14 Aralık 2015 Pazartesi

Kızıl Kraliçe - Victoria Aveyard | YORUM



| tanıtım |
 
İNSANLARIN KANA GÖRE SINIFLARA AYRILDIĞI
BİR DÜZEN…
BÜYÜLÜ, TANRISAL YETENEKLERİYLE DİĞERLERİNE
HÜKMEDEN GÜMÜŞLER,
ONLARIN GÖLGESİNDE HAYATTA KALMAYA ÇALIŞAN,
SIRADAN KIZILLAR…
İKTİDAR TEHLİKELİ BİR OYUNDUR.
PEKİ, KAZANMAK İÇİN NE KADAR KAN KAYBETMEK GEREKİR?
 
KANLA BÖLÜNMÜŞ BİR DÜNYADA,
KAZANANI BELİRSİZ BİR VAROLUŞ MÜCADELESİ…
 
Mare Barrow’un dünyasında kanın rengi, varoluşun biçimini belirlemektedir. Doğaüstü yeteneklerle donatılmış Gümüşler, köle gibi çalıştırdıkları ve savaşta ölüme gönderdikleri Kızıllara hükmetmektedir.

Yoksul bir Kızıl kasabasında yaşayan on yedi yaşındaki Mare, talihsiz olaylar sonucu bir Gümüş sarayında çalışmaya başlar. Ancak Kızılların başkaldırı hareketini örgütleyen Kırmızı Muhafızlar’ın davasını ateşleyecek kıvılcımın kendi parmaklarının ucunda olduğunu fark edince bambaşka bir oyunun ortasında kalır.

Yalanlar üzerine kurulu bir düzende Kızılların Gümüşlere, bir prensin diğer prense ve Mare’nin kendi kalbine karşı mücadele ettiği bu tehlikeli oyunda tek mutlak gerçek, ihanettir.
 
 
...
 
Herkese merhaba! Yine, yeni, yeniden bir yorum ile karşınızdayım. :D Fazla uzatmadan yoruma geçmek istiyorum sonra yorumu falan unutup klavye ile muhabbet havasına girebilirim. :D
 
| yorum |

Bugün aşırı merak ettiğim ve çevrilmesi için gün saydığım Kızıl Kraliçe’den bahsedeceğim size. Kitabı almadan önce biraz zaman geçmesini bekledim ve okuyucu yorumlarını elimden geldiğince takip ederek bir fikir edinmeye çalıştım kitap hakkında. Ve bu fikirler genellikle kötü fikirlerdi. İyilerde vardı ama kötüler kadar çok değildi. Kötü dediysem sakın alıp okumayın tarzı yorumlar değildi bunlar. Daha çok Kızıl Kraliçe’nin hangi serilere benzediğini ya da anımsattığını içeren yorumlardı. Hiçbir heyecan içermeyen ve tahmin edilebilir olduğunu da söyleyenler vardı. Hal böyle olunca alıp almamaya karar vermek benim için tam bir eziyet oldu. Ama sonunda kitaba bir şans verdim ve aldım. Mutlu muyum? Bence yeteri kadar mutluyum.

Öncelikle baskısından bahsetmek istiyorum. Klasik Pegasus, yine harikalar yaratmış. Gri benim en sevdiğim renklerden biridir ve parlak gri cilde aşık olduğumu söyleyebilirim. ^^ İç kısımdaki gri detaylar da çok hoşuma gitti. Kısaca ben baskıya aşık oldum da diyebilirim burada, fazla uzatmaya gerek yok. :D
 
---
 
Hemencik konuya giriş yapıyorum.
Kitapta insanların kan renklerine göre sınıflandırıldığı bir dünyayı okuyoruz. Gümüşler ve Kızıllar…
Gümüşler gücü elinde tutan ve bir takım yeteneklere sahip üstün ırk.
Kızıllar ise Gümüşlerin onlar için belirlediği kurallar çerçevesinde hayatlarını yaşamaya çalışan yani ezilen ırk.
Elimizde eşitlik olmayan bir düzen var. Değişim gerek. Falan filan… Klasik distopya işte. Burada farklı bir şey yok.
Konu ilgi çekici ama Kızıl Yükseliş’i okuduysanız hatta ve hatta benim gibi Altın Oğul’dan sonra Kızıl Kraliçe’ye başladıysanız size de oldukça yavan gelecektir. Açıkçası ben okurken elimden geldiğince hiçbir seriyle karşılaştırmamaya özen gösterdim ve okuduğum o tüm yorumlardan sonra beklentiyi de düşürdüğüm için bana o kadar da fena gelmedi. Vakit geçirmek için okunabilir bir kitaptı. Olayları tahmin etmedim mi? Etmemek mümkün değildi bana göre. Kafa karışıklığı olmadan, olayları çözeceğim diye başınız ağrımadan okuyabileceğiniz hafif bir kitaptı bence.
 
---

Gelelim şirin mi şirin karakterlerimize…
Evet, kesin olarak hepsinden tiksindiğimi söyleyebilirim. O yüzden kısa kısa geçeceğim.
Mare, aşırı aptal, aşırı düşüncesiz ve aşırı gereksiz. Bu kadar.
Cal, onun hakkında ne düşünsem bilmiyorum sanırım hala araftayım ama yine de hayallerimdeki karakter işte bu dediğim biri asla olamaz.
Maven; yani ondan farklı bir şey beklemiyordum zaten, arasan her kitapta ondan bir iki tane hatta daha fazlası var. Çok yaratıcı bir karakter değil.
Benden bu kadar. Nefret kusmaya başlamadan bitirelim bu karakter olayını.
 
---
 
Şimdi, benim düşünceme göre en önemli noktaya geldik.
Kitap aşırı akıcıydı, başları en azından. Bir baktım 200’lere gelmişim. Bir kitap için en önemli noktalardan biri de bu bence. Sıkıcı kitapları okumaya gerçekten tahammül edemem.
Ben tüm aksi düşüncelere karşılık ve her ne kadar içinde birçok bilindik olay barındırsa da kitabı okurken keyif aldım. Saray, kraliyet olayı benim kitabı okuyabilmemde bir artı sağladı. Bunu kesin olarak söyleyebilirim. Okumak istiyorsanız yapmanız gereken tek şey beklentiyi biraz düşürmek ve elinizden geldiğince karşılaştırma yapmamak. Sonrasında emin olun zevk alabilirsiniz okumaktan.
Ve söylemek istediğim bir şey daha var. Ben Kızıl Yükseliş’i aşırı seviyorum. Beynim patlasa da her yönüyle iyi kurgulanmış bir dünya ve kaliteli karakterler içeren bir kitap. Sadece insanların sırf Kızıl Yükseliş’ten sonra çıktığı için Kızıl Kraliçe’yi yargılamalarını doğru bulmuyorum. (Ve sadece KY’de değil aslında, birçok farklı seri ile benzetiliyor.) Eğer durum tam tersi olsaydı yine aynı şeyi KY için yaparlar mıydı diye merak etmekten kendimi alamıyorum. Durum öyle olmuş olsaydı bizim yine adaletli okuyucular olacağımıza inanmak isteyerek bu yazıyı bitiriyorum.
4/5

12 Aralık 2015 Cumartesi

Ölmek İçin On Üç Sebep - Jay Asher | YORUM

 
| tanıtım |
 
Hannah Baker ölmeden önce birkaç kaset doldurmuştu. İntiharının nedeni olarak gördüğü kişilerin adları bu kasetlerde gizliydi. ClayJensen, Hannah'nın doldurduğu kasetlerle ilgili hiçbir şeye karışmak istemiyordu. Hannah ölmüştü. Sırları da onunla birlikte gömülmeliydi. Ancak Hannah'nın sesi, Clay'e kasetlerde onun da adının geçtiğini söyledi. Clay gece boyunca kasetleri dinledi. ... Öğrendiği şey, hayatını sonsuza dek değiştirecekti. ClayJensen'ın ilk aşkının son sözleri.
 
---
 
Herkese merhaba! Uzun zamandır yorum giremiyorum ki zaten kitap da okuyamıyorum. Vaktim olmadığından değil aslında ama canımın bir şeyler yapası yok hiç. Neyse böyle sıkıcı konulardan bahsetmek istemiyorum. Umarım en kısa zamanda eskisi gibi kitap okumaya geri dönebilirim.
 
| yorum |
 
Bu kitap hakkından ne kadar yorum yapabilirim bilmiyorum. Duygularımı doğru ifade edebilecek miyim, onu hiç bilmiyorum. Yine de bir şeyler yazmak istiyorum. Yazıp onu bu satırlara bırakarak zihnimden atmak istiyorum.
 
Öncelikle bu kitabı daha önce okumadığım için kendime biraz kızıyorum. 2007 yılında çıkmış bir kitap, dilimize ise 2014’te çevrilmiş. 2015’in son aylarında olduğumuzu düşünürsek 2 yıl geç kalmışım bu kitaba.
 
Arka kapak yazısı gayet açık, kitaptan ne beklemeniz gerektiğini biliyorsunuz. Ama yine de okurken boşluğa düşmediğimi söylersem yalan söylemiş olurum.
 
Hannah, intihar etmeden önce buna sebep olan 13 kişi hakkında kasetler doldurmuş ve biz kitabı okurken artık Hannah sadece kasetlerde yaşıyor.
Clay, biz kitabı okurken kasetleri dinleyen karakterimiz.
 
Birinin yaşamaktan vazgeçmesine sebep olmak… Bana kalırsa oldukça ürkütücü bir durum. Belki sen o an ne olduğunu bilmiyorsun, ne söylediğine dikkat etmiyorsun ama karşındaki insan içinde hayat mücadelesi veriyor. Her gün bir umut ışığı arıyor ve en sonunda vazgeçiyor. Peki, vazgeçiş o kadar kolay mı?
İtiraf edelim çoğumuz bazen böyle bir boşluğa düşüyoruz. Ben düşüyorum en azından. Kitap okuyup yeni kitaplar almaktan bile vazgeçtiğim zamanlar genelde kendimi boşlukta hissettiğim zamanlar oluyor. Sonra geçiyor, gidiyor. Yine geliyor, yine gidiyor…
 
Oldukça etkileyici bir kitap. Kaldıramayacağını düşünen varsa asla okumaya cesaret etmesin. Ben genelde yazılan mektuplar ya da bırakılan notları içeren kitapları okumaktan hoşlanabiliyorum. Her zaman bana kattıkları şeylerin olumlu olduğunu düşünürüm ve Ölmek İçin On Üç Sebep’te de durum farklı olmadı.
Yazarın ilk kitabıymış, ortaya güzel ve düşündürücü bir roman çıkarmış. Okuyan çoğu kişi etkilenmiştir bence.
 
 
 
Son olarak bir şeyler yazıp bu yorumu bitirmek istiyorum.
Söylediğimiz kısacık bir cümlenin ya da söyleyemediğimiz bir “Merhaba”nın etkilerini düşünmeli, gülümsemek isteyip de bunu bile yapmaktan çekindiğimiz zamanların değerini daha iyi bilmemiz gerek. Hayat bir şeylerden vazgeçmek için fazla değerli. Geri dönüşü olmayan bir yola girmeden önce daha dikkatli olmalıyız. Hem kendimize, hem de çevremize…
 
“Olup bitenleri ara sıra unutabilseydim, hepimiz biraz daha mutlu olurduk.”
 
Eğer dinlemek isterseniz diye buraya bir şarkı bırakıyorum. Ben kitabı okurken sürekli bu şarkıyı dinledim. Dinlendirici bir şarkı ve okurken uygun olduğunu düşünmüştüm ve sonra altyazılı halini izleyince biraz da olsa kitapla ilişkili olduğunu düşünüyorum. Bir dinleyin, bence bir şey kaybetmezsiniz.
 
 
Kendinize çok çok iyi bakmanız dileğiyle. Umarım kısa zaman içinde yeni yorumlarla görüşebiliriz. ^^
4/5