14 Aralık 2015 Pazartesi

Kızıl Kraliçe - Victoria Aveyard | YORUM



| tanıtım |
 
İNSANLARIN KANA GÖRE SINIFLARA AYRILDIĞI
BİR DÜZEN…
BÜYÜLÜ, TANRISAL YETENEKLERİYLE DİĞERLERİNE
HÜKMEDEN GÜMÜŞLER,
ONLARIN GÖLGESİNDE HAYATTA KALMAYA ÇALIŞAN,
SIRADAN KIZILLAR…
İKTİDAR TEHLİKELİ BİR OYUNDUR.
PEKİ, KAZANMAK İÇİN NE KADAR KAN KAYBETMEK GEREKİR?
 
KANLA BÖLÜNMÜŞ BİR DÜNYADA,
KAZANANI BELİRSİZ BİR VAROLUŞ MÜCADELESİ…
 
Mare Barrow’un dünyasında kanın rengi, varoluşun biçimini belirlemektedir. Doğaüstü yeteneklerle donatılmış Gümüşler, köle gibi çalıştırdıkları ve savaşta ölüme gönderdikleri Kızıllara hükmetmektedir.

Yoksul bir Kızıl kasabasında yaşayan on yedi yaşındaki Mare, talihsiz olaylar sonucu bir Gümüş sarayında çalışmaya başlar. Ancak Kızılların başkaldırı hareketini örgütleyen Kırmızı Muhafızlar’ın davasını ateşleyecek kıvılcımın kendi parmaklarının ucunda olduğunu fark edince bambaşka bir oyunun ortasında kalır.

Yalanlar üzerine kurulu bir düzende Kızılların Gümüşlere, bir prensin diğer prense ve Mare’nin kendi kalbine karşı mücadele ettiği bu tehlikeli oyunda tek mutlak gerçek, ihanettir.
 
 
...
 
Herkese merhaba! Yine, yeni, yeniden bir yorum ile karşınızdayım. :D Fazla uzatmadan yoruma geçmek istiyorum sonra yorumu falan unutup klavye ile muhabbet havasına girebilirim. :D
 
| yorum |

Bugün aşırı merak ettiğim ve çevrilmesi için gün saydığım Kızıl Kraliçe’den bahsedeceğim size. Kitabı almadan önce biraz zaman geçmesini bekledim ve okuyucu yorumlarını elimden geldiğince takip ederek bir fikir edinmeye çalıştım kitap hakkında. Ve bu fikirler genellikle kötü fikirlerdi. İyilerde vardı ama kötüler kadar çok değildi. Kötü dediysem sakın alıp okumayın tarzı yorumlar değildi bunlar. Daha çok Kızıl Kraliçe’nin hangi serilere benzediğini ya da anımsattığını içeren yorumlardı. Hiçbir heyecan içermeyen ve tahmin edilebilir olduğunu da söyleyenler vardı. Hal böyle olunca alıp almamaya karar vermek benim için tam bir eziyet oldu. Ama sonunda kitaba bir şans verdim ve aldım. Mutlu muyum? Bence yeteri kadar mutluyum.

Öncelikle baskısından bahsetmek istiyorum. Klasik Pegasus, yine harikalar yaratmış. Gri benim en sevdiğim renklerden biridir ve parlak gri cilde aşık olduğumu söyleyebilirim. ^^ İç kısımdaki gri detaylar da çok hoşuma gitti. Kısaca ben baskıya aşık oldum da diyebilirim burada, fazla uzatmaya gerek yok. :D
 
---
 
Hemencik konuya giriş yapıyorum.
Kitapta insanların kan renklerine göre sınıflandırıldığı bir dünyayı okuyoruz. Gümüşler ve Kızıllar…
Gümüşler gücü elinde tutan ve bir takım yeteneklere sahip üstün ırk.
Kızıllar ise Gümüşlerin onlar için belirlediği kurallar çerçevesinde hayatlarını yaşamaya çalışan yani ezilen ırk.
Elimizde eşitlik olmayan bir düzen var. Değişim gerek. Falan filan… Klasik distopya işte. Burada farklı bir şey yok.
Konu ilgi çekici ama Kızıl Yükseliş’i okuduysanız hatta ve hatta benim gibi Altın Oğul’dan sonra Kızıl Kraliçe’ye başladıysanız size de oldukça yavan gelecektir. Açıkçası ben okurken elimden geldiğince hiçbir seriyle karşılaştırmamaya özen gösterdim ve okuduğum o tüm yorumlardan sonra beklentiyi de düşürdüğüm için bana o kadar da fena gelmedi. Vakit geçirmek için okunabilir bir kitaptı. Olayları tahmin etmedim mi? Etmemek mümkün değildi bana göre. Kafa karışıklığı olmadan, olayları çözeceğim diye başınız ağrımadan okuyabileceğiniz hafif bir kitaptı bence.
 
---

Gelelim şirin mi şirin karakterlerimize…
Evet, kesin olarak hepsinden tiksindiğimi söyleyebilirim. O yüzden kısa kısa geçeceğim.
Mare, aşırı aptal, aşırı düşüncesiz ve aşırı gereksiz. Bu kadar.
Cal, onun hakkında ne düşünsem bilmiyorum sanırım hala araftayım ama yine de hayallerimdeki karakter işte bu dediğim biri asla olamaz.
Maven; yani ondan farklı bir şey beklemiyordum zaten, arasan her kitapta ondan bir iki tane hatta daha fazlası var. Çok yaratıcı bir karakter değil.
Benden bu kadar. Nefret kusmaya başlamadan bitirelim bu karakter olayını.
 
---
 
Şimdi, benim düşünceme göre en önemli noktaya geldik.
Kitap aşırı akıcıydı, başları en azından. Bir baktım 200’lere gelmişim. Bir kitap için en önemli noktalardan biri de bu bence. Sıkıcı kitapları okumaya gerçekten tahammül edemem.
Ben tüm aksi düşüncelere karşılık ve her ne kadar içinde birçok bilindik olay barındırsa da kitabı okurken keyif aldım. Saray, kraliyet olayı benim kitabı okuyabilmemde bir artı sağladı. Bunu kesin olarak söyleyebilirim. Okumak istiyorsanız yapmanız gereken tek şey beklentiyi biraz düşürmek ve elinizden geldiğince karşılaştırma yapmamak. Sonrasında emin olun zevk alabilirsiniz okumaktan.
Ve söylemek istediğim bir şey daha var. Ben Kızıl Yükseliş’i aşırı seviyorum. Beynim patlasa da her yönüyle iyi kurgulanmış bir dünya ve kaliteli karakterler içeren bir kitap. Sadece insanların sırf Kızıl Yükseliş’ten sonra çıktığı için Kızıl Kraliçe’yi yargılamalarını doğru bulmuyorum. (Ve sadece KY’de değil aslında, birçok farklı seri ile benzetiliyor.) Eğer durum tam tersi olsaydı yine aynı şeyi KY için yaparlar mıydı diye merak etmekten kendimi alamıyorum. Durum öyle olmuş olsaydı bizim yine adaletli okuyucular olacağımıza inanmak isteyerek bu yazıyı bitiriyorum.
4/5

12 Aralık 2015 Cumartesi

Ölmek İçin On Üç Sebep - Jay Asher | YORUM

 
| tanıtım |
 
Hannah Baker ölmeden önce birkaç kaset doldurmuştu. İntiharının nedeni olarak gördüğü kişilerin adları bu kasetlerde gizliydi. ClayJensen, Hannah'nın doldurduğu kasetlerle ilgili hiçbir şeye karışmak istemiyordu. Hannah ölmüştü. Sırları da onunla birlikte gömülmeliydi. Ancak Hannah'nın sesi, Clay'e kasetlerde onun da adının geçtiğini söyledi. Clay gece boyunca kasetleri dinledi. ... Öğrendiği şey, hayatını sonsuza dek değiştirecekti. ClayJensen'ın ilk aşkının son sözleri.
 
---
 
Herkese merhaba! Uzun zamandır yorum giremiyorum ki zaten kitap da okuyamıyorum. Vaktim olmadığından değil aslında ama canımın bir şeyler yapası yok hiç. Neyse böyle sıkıcı konulardan bahsetmek istemiyorum. Umarım en kısa zamanda eskisi gibi kitap okumaya geri dönebilirim.
 
| yorum |
 
Bu kitap hakkından ne kadar yorum yapabilirim bilmiyorum. Duygularımı doğru ifade edebilecek miyim, onu hiç bilmiyorum. Yine de bir şeyler yazmak istiyorum. Yazıp onu bu satırlara bırakarak zihnimden atmak istiyorum.
 
Öncelikle bu kitabı daha önce okumadığım için kendime biraz kızıyorum. 2007 yılında çıkmış bir kitap, dilimize ise 2014’te çevrilmiş. 2015’in son aylarında olduğumuzu düşünürsek 2 yıl geç kalmışım bu kitaba.
 
Arka kapak yazısı gayet açık, kitaptan ne beklemeniz gerektiğini biliyorsunuz. Ama yine de okurken boşluğa düşmediğimi söylersem yalan söylemiş olurum.
 
Hannah, intihar etmeden önce buna sebep olan 13 kişi hakkında kasetler doldurmuş ve biz kitabı okurken artık Hannah sadece kasetlerde yaşıyor.
Clay, biz kitabı okurken kasetleri dinleyen karakterimiz.
 
Birinin yaşamaktan vazgeçmesine sebep olmak… Bana kalırsa oldukça ürkütücü bir durum. Belki sen o an ne olduğunu bilmiyorsun, ne söylediğine dikkat etmiyorsun ama karşındaki insan içinde hayat mücadelesi veriyor. Her gün bir umut ışığı arıyor ve en sonunda vazgeçiyor. Peki, vazgeçiş o kadar kolay mı?
İtiraf edelim çoğumuz bazen böyle bir boşluğa düşüyoruz. Ben düşüyorum en azından. Kitap okuyup yeni kitaplar almaktan bile vazgeçtiğim zamanlar genelde kendimi boşlukta hissettiğim zamanlar oluyor. Sonra geçiyor, gidiyor. Yine geliyor, yine gidiyor…
 
Oldukça etkileyici bir kitap. Kaldıramayacağını düşünen varsa asla okumaya cesaret etmesin. Ben genelde yazılan mektuplar ya da bırakılan notları içeren kitapları okumaktan hoşlanabiliyorum. Her zaman bana kattıkları şeylerin olumlu olduğunu düşünürüm ve Ölmek İçin On Üç Sebep’te de durum farklı olmadı.
Yazarın ilk kitabıymış, ortaya güzel ve düşündürücü bir roman çıkarmış. Okuyan çoğu kişi etkilenmiştir bence.
 
 
 
Son olarak bir şeyler yazıp bu yorumu bitirmek istiyorum.
Söylediğimiz kısacık bir cümlenin ya da söyleyemediğimiz bir “Merhaba”nın etkilerini düşünmeli, gülümsemek isteyip de bunu bile yapmaktan çekindiğimiz zamanların değerini daha iyi bilmemiz gerek. Hayat bir şeylerden vazgeçmek için fazla değerli. Geri dönüşü olmayan bir yola girmeden önce daha dikkatli olmalıyız. Hem kendimize, hem de çevremize…
 
“Olup bitenleri ara sıra unutabilseydim, hepimiz biraz daha mutlu olurduk.”
 
Eğer dinlemek isterseniz diye buraya bir şarkı bırakıyorum. Ben kitabı okurken sürekli bu şarkıyı dinledim. Dinlendirici bir şarkı ve okurken uygun olduğunu düşünmüştüm ve sonra altyazılı halini izleyince biraz da olsa kitapla ilişkili olduğunu düşünüyorum. Bir dinleyin, bence bir şey kaybetmezsiniz.
 
 
Kendinize çok çok iyi bakmanız dileğiyle. Umarım kısa zaman içinde yeni yorumlarla görüşebiliriz. ^^
4/5

29 Kasım 2015 Pazar

Cam Şato - Sarah J. Maas | YORUM



(Bu kapak sevilir. :D)

| tanıtım |

Karşınızda Suikastçılar Kraliçesi Celaena Sardothien.

GÜZEL. ÖLÜMCÜL. EFSANEVİ.

Celaena ömür boyu hapse mahkum edilmişti.
Oysa o, eğitimli bir suikastçıydı, benzerlerinin en iyisiydi ama bir hata yapmış ve yakalanmıştı.
Genç yüzbaşı Westfall ona bir teklifle geldi.

Celaena, kraliyetin en yetenekli savaşçıları ve suikastçılarıyla katılacağı ölümüne bir yarışmada veliaht prens Dorian'ı temsil edecek.

Yarışmayı kazanırsa kralı korumaya ve sonrasında özgür bırakılmaya hak kazanacak. Ama önce bir biri ardına ortaya çıkan cinayetlerin katilini bulmalı ve hayal bile edemeyeceği bir geleceğe hazırlanmalı.
---

Merhaba...
Yine bir yorum yine ben. :D
Gerçi kitabı uzun sürede okumamdan kaynaklı detayları çok net hatırlamıyor olabilirim ama bu kitabı sevmediğim anlamına gelmiyor. Hadi başlayalım!
 
| yorum |

Öncelikle kitabı okumayı çok istiyordum ama Dex Yayınevi'nden yeni bir seriye başlamak istemiyordum, malum nedenlerden dolayı. Ama yine dayanamadım ve Cam Şato'yu aldım. Aslında %50 indirimli olduğu için aldım. 20 tl falan olsaydı asla almazdım. Net. Neyse, biz konumuza dönelim, çenem çok açıldı yine. :D

...

O kapak ne yahu? Çoğu kişinin kitabı almak istememesinin en büyük sebeplerinden biri. Bakıyorum, bakıyorum ama bir türlü anlam veremiyorum. Yurt dışında basılan kapaklara da göz attım. Onlar da çok mükemmel değil ama hiçbiri bizdeki hali kadar kötü değil. Kapaktaki ablayla o kılıcı çok aramışlar mı merak ediyorum.

Açıkça söylemek gerekirse ben ismini de sevemiyorum. Cam Şato... Tamam kitabın içinde bir cam şato geçiyor da kitabın ismi olacak kadar ilginç bir olay mı bu, onu anlamış değilim.

Biraz konumuzdan bahsedelim.
Elimizde bir adet suikastçı, bir adet prens ve bir adet de yüzbaşımız var. Suikastçımız Celaena ömür boyu hapse mahkum edilmiş. Sonra karşısına bir fırsat çıkıyor. Bir yarışmada veliaht prens Dorian'ı temsil edecek ve kazanırsa da özgürlüğünü elde edebilecek. Sonra olaylar, olaylar...
Açıkçası ben arka kapak yazısını ilk okuduğumda anlamamıştım. Kitabı okumaya başlayıp olayın içine girince tam olarak konuyu kavrayabildim.
Konu ilgi çekici. Bir kere ana karakterimiz suikastçı olunca baya ekşın bekliyorsunuz kitapta. Ama hiçte öyle olmuyor. Ortalara geldiğimde tamam dedim herhalde bundan sonra heyecan tavan yapar. Ama yok. Son birkaç sayfa hariç hiç ekşın beklemeyin eğer okuyacaksanız.

Şu meşhur karakterlerimizden de bahsetmeden geçmeyelim.

Öncelik Celaena'nın. Kızı bir kaşık suda boğabilir kıvamdayım. Gerçi benim nefretim tam olarak ona değil aslında ya, neyse. Kurunun yanında yaşta yanar hesabı oldu biraz bu.
Yanlış hatırlamıyorsam 17 yaşında. Ya da o civarda bir yaşta. 12-13 yaşında suikastçı olmak için eğitim almaya başlamış. Ne kadar küçük bir yaş. Daha 20'sine gelmemiş ama öldürdüğü insan sayısı yaşından fazla belki.
Onun dışında güzel bir suikastçı. Ee, işin içinde güzellik, çekicilik varsa aşk olmazsa olmazlardan. Aşk varsa ben yokum. Hele aşk üçgeni... Kaçıyorum.
Ayrıca kız suikastçı, hatta müebbet hapis yemiş işkence görmüş bir suikastçı ve buna ek olarak sevdiği insanları da kaybetmiş biri ama hayat enerjisi yerinde. Nerede parti orada Celaena... :D
Böyle tatlı bir kız işte ama ben ondan yine de nefret ediyorum. Eğer benim istediğim karakteri tercih etmezse ya da karar değişikliği falan yaparsa ona bir suikast düzenleyebilirim. :D

Dorian, yakışıklı veliaht prensimiz. Oturdum, düşündüm. Acaba ben bu Dorian'ı niye sevemedim? Olmuyor yahu. O ve Celaena'nın diyaloglarında güldüğüm yerler oldu ama genel havam bitsin şu kısım artık şeklindeydi. Atladığım yerler bile oldu. Ah Dorian, senin yüzünden kitaba yazık ediyorum. Ayıp yahu. :D
Dorian için söyleyebileceğim tek şey şımarık olduğu. Aşk evliliğiymiş. Güldürme beni ya. Fazlasıyla klişe. Geçelim, lütfen.

Ve benim en bisevdiğime geldi sıra. Chaol Westfall... O bizim biricik Muhafız Kıtası Yüzbaşımız. Bu satırları yazarken gözlerimden kalpler fışkırdığı kesinlikle doğru. :D Babasına karşı koymuş ve görevini kardeşine devrederek gitmiş muhafız olmuş. Olsun ben onu böyle de sevdim. Dorian ile çocukluk arkadaşı ve ona nazaran daha aklı başında biri. Zaten hep öyle olmaz mı?
Celaena'ya yedirtmem ben bu oğlanı. :D
Şaka bir yana Celaena ile başta aralarında nefrete benzer bir ilişki vardı sonra yavaş yavaş alıştılar birbirlerine ve arkadaşımsı bir şey oldular. Artık daha ne olurlar bilinmez. Ama sonuna kadar TEAM WESTFALL diyorum.

...

Kitabı genel anlamda sevdim. Tamam biraz fazla bayılmış olabilirim. :D
Bence yaratılan dünya da iyiydi. Tabi o büyüler, işaretler falan detaylandırılmamıştı ama bir dahaki kitapta daha detaylı halini görürüz umarım.
Yazarın dilini de sevdim. Kitabı okurken hiç zorlanmadım sadece araya sınavlar girdiği için elimden bırakmak zorunda kaldım o kadar. Biraz heyecansız olduğunu söylemiştim zaten ama onu da ilk kitap olmasına veriyorum. Serinin devamından daha bir umutluyum.

Kitaba puanım tabii ki 5. :D Beğeniyi abarttığımı düşünenler olabilir ama kapağına bakıp sonra içinde mükemmel şeyler okuyunca abartmakta haklıyım bence. İkinci kitabı, Karanlık Taç, hemen alıp okumayı çok istiyorum ama fiyatı malum. Bir süre askıda kalacak gibi gözüküyor. Ancak bir indirim olursa alabilirim. Celaena'yı yeni hayatında ne gibi maceralar bekliyor fazlasıyla merak ediyorum. Ve Celaena'yı değil belki ama Chaol'u çok özleyeceğim. :'(

Benden bu kadar. Bir başka kitap yorumunda görüşmek üzere. Kendinize iyi bakın!

5/5

28 Kasım 2015 Cumartesi

Kitap Alışverişi #3 - Mini bir alışveriş ^^

Merhaba...
Nasılsınız? Umarım iyisinizdir.
Ben pek iyi değilim çünkü bu kargolar ömrümü çürüttü. Hepsi birbirinden beter.
Neyse, biz konumuza dönelim. Kitaplar parça parça geldiği için ancak yazabiliyorum alışveriş yazısını. Bakalım neler almışım?
 
---
 
 
 
Uzun zamandır okumak istediğim çizgi roman olan Saga...
Sonunda aldım. Manga okumayı gerçekten çok seviyorum, bakalım çizgi romanları sevebilecek miyim?
Saga'nın seveni de öveni de çok. Kötü yorum görmediğimi bile söyleyebilirim. Umarım bende beğenirim. Okumak için çok hevesliyim.

Okundu bile. :D
Yorumum için ---> Tık tık!

...
 
Bir diğer kitabım Dex Yayınları'ndan Bir Sır Saklı İçimde...
Evet, evet, biliyorum Dex almayacaktım ama 9.90'dı dayanamayıp aldım. :D En kısa zamanda okunacak kitaplarım arasında. 260 sayfalık bir kitap zaten. Hemen okurum diye düşünüyorum.
 
...


Ve Pegasuslar...
Sonunda kavuştuk kuzularımla.

Eleanor&Park.
Mucize ve Altın Oğul'dan önce geldiği için okundu bitti bile.
Çok tatliş bir kitaptı.
Yorum için ---> Tık tık!

...

Altın Oğul.
Yine müthiş bir baskı. Aşık oldum.
Kızıl Yükseliş mükemmel ötesiydi. Bakalım Altın Oğul'da Darrow'u neler bekliyor?
Şu an Cam Şato'yu okuyorum. Biter bitmez hemen okunacak Altın Oğul.

...

Mucize.
Aslında annem için alınmış bir kitap ama ben onda önce okuyacağım.
Bana kızmaz diye umuyorum. :D
Birkaç yorum okudum. Çoğu kişiyi oldukça etkilemiş. Bende beğeneceğimi hissediyorum.

---

Bu ay aldıklarım bunlar. Birkaç kitap daha sipariş verdim ama ne zaman gelirler hiç bilmiyorum. Tek dileğim az da olsa insan gibi hizmet veren bir kargo şirketi. Ömrümü yediler.

Benden bu kadar. Bir dahaki yoruma kadar kendinize iyi bakın!

27 Kasım 2015 Cuma

Eleanor & Park - Rainbow Rowell | YORUM


| tanıtım |
 
 İki uyumsuz insan
Sıradışı bir aşk

eleanor
...Kızıl saçlar, tuhaf giysiler. Park başını çevirene kadar onun arkasında duran; o uyuyana kadar yanında uzanan; diğer herkesi daha soluk, daha sıradan ve yetersiz gösteren... Eleanor.

park
...Bir şarkıyı ona dinletmeden Eleanor'un seveceğini bilen; o sonunu anlatmadan esprilerine gülen; göğsünde, tam boğazının altında, Elenaor'un ona verdiği sözleri tutmaya itecek bir yere sahip olan... Park.

İlk aşkın sonsuza dek sürmeyeceğini bilecek kadar zeki ama bunu deneyecek kadar cesur ve umutsuz, on altı yaşındaki iki talihsiz aşığın bir okul yılı boyunca süren hikayesi.

Eleanor , Park ile karşılaştığında siz de ilk aşkınızı ve nasıl da büyülendiğinizi hatırlayacaksınız...
(HATIRLAMADI :D)
 
---
 
Herkese merhaba!
Nasılsınız?
Umarım sizde benim gibi mutlu hissediyorsunuzdur. :D
Vizelerim bitti, yavaş yavaş sonuçlar açıklanmaya başladı. Şimdilik mutluyum, umarım böyle devam eder.
Peki, vizeleri biten Eylül ne yapar? Tabi ki kitaplara gömülür. Bakalım kitaplar beni özlemiş mi? :D
 
Şirin mi şirin bir kitap Eleanor & Park. Acaba gerçekten öyle mi? Gelin hemen yoruma geçelim ve ben kitap hakkında ne düşünüyorum kesin bir karar verelim.
 
| yorum |
 
 Öncelikle söylemek istediğim şey; niye 1986? Bence bunun bir sebebi var ve ben bilmiyorum.
Şarkılar diyeceğim ama günümüzde de o şarkıları hala dinleyen insanlar var.
Neyse, ben bunu düşünmeye devam edeyim.

O zaman karakterlerimiz ile giriş yapalım yoruma.

Eleanor, kitabımızın arka kapağında da bahsedildiği gibi kızıl saçlı ve ilginç bir giyim tarzına sahip biri. Güzellik göreceli bir kavram olsa da güzel olmadığı anlatılıyor kitapta. Şimdi sıradan biri diyeceğim ama bu kelime onu tam olarak tanımlamayacak. Onunki ilginç bir sıradanlık. :D
Aile yaşantısı oldukça sıkıntılı. Okurken rahatsız olduğum çok fazla yer vardı. Bu aile konuları beni biraz fazla geriyor.
Eleanor'u sevmeme neden olacak tek bir satır bile yoktu kitapta. Niye bilmiyorum? Ama olmadı, yapamadım.

"Sen nereden geldin?" diye sordu Park.
"Gelecekten," dedi Eleanor.

Park... O bir Koreli. Bu onu sevmem için yeter de artar bile. :D Acayip koyu bir çekik hayranlığım vardır. Haliyle kitabı okurken Park'ı düşündüğümde kimler gelip geçti aklımdan duysanız inanmazsınız. :D Neyse, biz konuya dönelim. Yoksa uzadıkça uzar bu Kore muhabbeti.
Vitesli araba kullanamayan bir insan evladı. Buradan babama sesleniyorum. Yahu, öyle bir stres oluyorum ki en son kendimi kesesim geliyor. Zaten artık stajyer ehliyeti veriyorlar. Ehliyet almak da yalan oldu.
İşte Park böyle biri. Mükemmel bir aileye sahip. Çizgi romanlar ve şarkılardan oluşan bir dünyaya sahip. Tabi bu dünyanın içine Eleanor dahil olunca her şey daha da mükemmel oluyor onun için.

---

Kitabımızın başlangıcı, meşhur otobüs sahnesi...
Otobüste geçirdikleri vakitleri biraz kıskanmış olabilirim. Kulaklıklar, havada uçuşan çizgi romanlar... Ha tabi garip olduğunu düşündüğüm kısımlar da vardı. Neyse, onları boş verelim. Pek ilgimi çeken şeyler değiller.


Şarkılar...
Birkaçını gerçekten beğendim. Eğlenmek garanti. Bir şans verin derim.

 

Kitabın içeriği genel olarak böyle. Önce birbirlerine alışmaya başlıyorlar sonra da birbirlerini özler hale geliyorlar. Bundan fazlası spoiler olur artık.

Sonu için diyebileceğim hiçbir şey yok.
Verdiğim tepki:
"Hmm, bu kadar mı, bitti mi, gerçekten mi?"
(Sayfayı çevirir.)
"BİTMİŞ!"


Böyle işte. Bir yanım diyor bu kadar övülen yazar, bu kadar övülen kitap bu mu gerçekten? Ama diğer yanım bir şeyleri anlıyor, anlamak istiyor. Çok kararsız bir ben var şu an etrafta dolaşan.
Kitaptan aşırı etkilenmedim ama asla kötü diyemem. Herkese önerebileceğim bir kitap. Alın, okuyun ve size ilk aşkınızı hatırlatıp hatırlatmayacağına Eleanor ve Park ile birlikte karar verin.

4/5

18 Kasım 2015 Çarşamba

Saga Cilt 1 - Brian K. Vaughan | ÇİZGİ ROMAN

 
 
| tanıtım |
 
SAGA, kainattaki yerlerini bulmaya çalışan genç bir ailenin sürükleyici öyküsünü anlatıyor. Hiç bitmeyen bir galaktik savaşın karşıt taraflarında duran iki asker aşık olup, tehlikeli ve eski bir dünyaya kırılgan, yeni bir hayat getirmek için her şeylerini riske atıyorlar. Fantezi ve bilim kurgu, bu seksi, devrimci destanın ilk cildinde daha önce hiç olmadığı şekilde bir araya geliyor.
 
| yorum |
 
Herkese merhaba!
Bu benim ilk çizgi romanım o yüzden biraz fazla heyecanlıyım yorum için.
Manga okumayı gerçekten çok seviyorum. Çizimler, özellikle siyah-beyaz çizimler olduğu için daha bir bayılarak okurum. Acaba çizgi romanları da sever miyim diye oturdum düşündüm. Çok uzun düşünmeler sonunda okuyan kitlenin beğenisi ve konusu ilgimi çektiği için SAGA'yı almaya karar verdim. Bakalım beğenmiş miyim?
 
Öncelikle renkli çizimler ve kuşe kağıda baskı hiç bana göre değilmiş onu anlamış oldum. Neden böyle oldu bilmiyorum ama okurken bir türlü keyif alamadım çizimlerden. Renkler ise aşırı geldi gözüme. Sanırım ben manga okumaya devam etmeliyim. :D
 
Bunun dışında elime ilk alışımda bitirdim. Konu ilginç ve sürükleyici. Ama size tavsiyem eğer okumak isterseniz tüm ciltlerinin yayımlanmasını bekleyin. Yoksa bu merak adamı öldürür. Ben sadece ilk cildini aldım ve şu an keşke ikiyi de alsaymışım diyorum. Bir daha ne zaman kısmet olur bilemem. Önceliği mangalara vereceğim için cilt biri elimden çıkartma olasığım da var. Neyse, bunu zaman gösterecek.
 
Biraz içeriğinden bahsedip yorumu bitirmek istiyorum. Yaratılan dünya oldukça iyi. Alışılmışın dışında olduğunu söyleyebilirim. Eğer bu bir roman olsaydı aklımızda çizimleri tam olarak canlandıramayacağımızı düşünüyorum ama roman olarak da okumayı isterdim. Bolca ayrıntı güzel olurdu. Her zamanki gibi karakterleri pek sevemedim. Ve konuşmalar da pek hoşuma gitmedi. Yani romanlar genelde böyle olmuyor ve okuduğum mangalarda da böyle bir sorunla karşılaşmamıştım. Bu tamamen benimle alakalı bir sorun. Kısacası ben sadece yaratılan dünyayı sevdim. Gerisi olmasa da olurdu.
 
 SAGA için puanım 3,5'tan 4. Eğer çıkan diğer ciltlerini de okursam umarım daha da çok beğenirim.
 
Benden bu kadar. Kendinize iyi bakın. ^^
 
4/5

14 Kasım 2015 Cumartesi

Zaman İpliği - Nathan Filer | YORUM

 
| tanıtım |
 
Ben benim. Evimdeyim, kolları kabartma kumaşla kaplı koltuğumda oturuyorum. Akşam oluyor. Uzun zamanda beri daktiloda yazı yazıyorum, yorgunum.
 
Sigarayı koluma bastırıp söndürüyorum. Kolumda kabarcık oluştu. Acının beni uyanık tutacağını sandım ama ipi tutamıyorum. Zaman parmaklarımın arasında kayıp gidiyor.
 
Size ne olduğunu anlatacağım çünkü ağabeyimi anlatmanın en iyi yolu bu. Adı Simon. Bence onu seveceksiniz ama birkaç sayfa sonra o ölmüş olacak. Ve bir daha asla eskisi gibi olmayacak.
 
| yorum |
 
Bu kitap hakkında söylenebilecek o kadar çok şey var ki. Öncelikle kitap herkesin severek okuyacağı türden bir kitap değil ama ben fazlasıyla severek okudum bunu kesinlikle inkar edemem.
 
Konusundan biraz bahsedecek olursak; Matt ve abisi Simon... Simon down sendromlu, Matt ise şizofreni. Hal böyle olunca epey ilginç bir psikolojik kitap çıkmış ortaya. Kitapta Matt, Simon'ın ölümünden itibaren neler yaşadığından anılarını kağıda dökerek bahsediyor. Bazı şeyleri hatırlıyor, bazen tekrara düşüyor, bazen de emin olamıyor. Bana kalırsa harika bir yazım tarzı. Hiç sıkılmadan, bolca düşünerek ve nefes alarak okudum kitabı.

Matt; sevdiğim, düşünce tarzını bazen destekleyip bazen hoşlanmadığım ama güçlü olduğunu düşündüğüm bir karakter. Olabildiği kadarıyla güçlü. Anılarını okumak beni sıkmadı. Aksine neler yaşadığını merak ederek okudum her bir satırı.

Simon... Matt'in de dediği gibi onu sevdim. Yaşamak zorunda olduğu hayat zorluklarla dolu olsa da hayat onun neşesinden ve çabalarından çalmamış aksine onu mükemmel bir kişi haline getirmiş. Ölmesi daha doğrusu ölme nedeni üzücü ama onu tanıdığım için mutluyum.

Jacob, Matt'in arkadaşı, kitapta kısa süreli yer alsa da dışarıdan görünenin aksine sorumluluklarını fazlasıyla yerine getiren bir çocuk. Onun hakkında diyebileceğim başka bir şey yok.

Gerçekten bu kitap için yorum yapmak o kadar zor ki. Spoiler falan demeden içimi dökesim var bu satırlara.

Sonu olması gerektiği gibiydi. Ne eksik, ne fazla. Belki tam olarak mükemmel bir kitap değildi ama Matt her zaman aklımda kalacak karakterlerden biri oldu benim için.

Yazarın anlatım tarzı tam da bana hitap ediyordu. İtiraf etmek gerekirse John Green okurken sıkılan biriyim ama bu kitapta öyle bir adaptasyon sorunu yaşamadım çünkü yazılış tarzıyla olduğu kadar konusuyla da fazla ilgi çekici. Bana kalırsa kitaba bir şans verin. Durun, düşünün ama okumayı bırakmayın, sonuna kadar gidin. Emin olun kaybedecekleriniz kazanacaklarınızın yanında hiçbir şey.

Benden bu kadar. Aslında kitaba yorum girmeyi düşünmüyordum ama ne yapayım dayanamadım yine. :D Kendinize iyi bakın! ^^

| alıntı |

"Bazı anılar zamana ve mekana kilitlenmeyi kabul etmezler. Metalik bir sıyrıkla açtıkları gözetleme deliğinden bizi takip eder, meraklı gözlerle bizi seyrederler."

"Ben kendimim, her zaman olduğum, asla kaçamadığım kişiyim."

"Geçmişi yazmak onu yatıştırmanın, eski defterleri yeni baştan açmanın bir yolu. Anıları her zaman var olacaklarını bildiğimiz kağıt parçalarının üzerine yerleştiriyoruz."

4/5

12 Kasım 2015 Perşembe

Neler yapıyorum? #1

Herkese merhabaaa!

Bir şeyler yazmayı o kadar özlemişim ki niye bu blog olayına daha önce dahil olmadığımı merak eder bir haldeyim şu an. :D

Bu aralar fazlasıyla yoğunum. Okulda sınav haftam başladı başlayacak, o yüzden ne kitap okuyabiliyorum ne de yeni çıkan kitapları takip edebiliyorum. Hatta fuara bile gidemedim. Başta üzülmüştüm çünkü liseye başladığımdan beri hatta daha öncesinde bile düzenli olarak fuara giden biriydim. Üniversite hayatı o kadar rahat değilmiş maalesef, kandırmışlar bizi. İndirimlerin hiç de iç açıcı olmadığını öğrendiğimden beri üzülmüyorum neyse ki. Netten siparişimi verdim şimdi elime ulaşmalarını bekliyorum. :D Yani bu da demektir ki kısa zaman içerisinde bir alışveriş yazısı gelecek. Daha sonra da yorumlar yorumlar... Tekrar ders çalışmaya başlayana kadar tabi. :D

Onun dışında kulaklığım ve ben ayrılmaz bir bütün olarak yaşamaya devam ediyoruz. Yeni şarkılar keşfediyorum ve tekrar tekrar dinlemekten sıkılmıyorum. Günler yorucu geçse de bir şekilde devam etmeye çalışıyorum. Şimdilik benden bu kadar. Sadece bir yaşam belirtisi vermek istedim. Ve burayı özlemiş miyim diye bir kontrol edeyim dedim. :D Tekrar görüşene kadar kendinize iyi bakın! ^^

(Birkaç şarkı bırakıyorum gören dinlesin. :D)

 

23 Ekim 2015 Cuma

Safir Mavi (Aşk Tüm Zamanların İçinden Geçer #2) - Kerstin Gier | YORUM

Merhaba!
Ara vermeden yine ben. :D
Ne yapayım kitaplar çok hızlı okunuyor.

 
| tanıtım |
 
Acemi bir âşığı geçmişe yollamak iyi bir fikir olmayabilir!

En azından on altı yaşındaki çömez zaman yolcusu Gwendolyn böyle düşünüyordur.
Bu macerada Gideon ve Gwen dünyayı kurtarmak ya da menuet dansını öğrenmek gibi pek çok sorunun üstesinden gelmek durumunda kalacaktır. (Üstelik ikisi de hiç kolay değildir!)
Bütün bunlar yetmezmiş gibi Gideon büsbütün tuhaf davranmaya başlayınca, Gwendolyn artık hormonlarını kontrol altına alma zamanının geldiğini anlayacaktır!

Çünkü işin içinde aşk varken zaman yolculuğu yapmak pek mümkün görünmemektedir...
 
| yorum |

Ve Aşk Tüm Zamanların İçinden Geçer serisinin ikinci kitabı da an itibariyle bitti. Nasıl okudum bilmiyorum ama bir baktım sona gelmişim. Bir gün içerisinde bitirmek beni çok mutlu etti, çok hızlı okunan bir seri olduğunu söylemiştim.

Çoğu kişinin aksine ben bu kitap için daha heyecanlıydım. Sırlar açığa çıkmaya başladı ve yeni yeni sırlar keşfedildi. Zaman yolculukları, kıyafetler, tarihi detaylar, kronograf... Hepsini okumaktan keyif aldım ve bir yazar nasıl bu kadar akıcı yazabilir diye kendimi düşünmekten alamadım. Yani bunu her kitabında istikrarlı olarak devam ettirmesi takdir edilecek bir durum bana göre.

---

Safir Mavi'de saf, tamamıyla aşık bir Gwendolyn var karşımızda. Bu beni tam anlamıyla delirtti. Hatta ilk kitaptan daha fazla delirdim. Yetti artık falan deyip isyan edesim var böyle karakterlere.

Gidion, her zamanki ne istediğini bilmez halindeydi. Tamam, biraz daha düzelmiş hali de olabilir. Şüpheciliği kaldığı yerden devam ediyor. Saçları konusunda hala emin değilim. Biraz da aşık gibiydi, bakalım, neler olacak Zümrüt Yeşil'de.

Charlotte, adı geçtiği her an kitabın içine dalıp boğazını sıkmak istedim. Gerçi o yetmez, türlü türlü işkenceler daha çok ilgimi çekebilir. Bunları Zümrüt Yeşil'e saklıyorum.

Onun dışında kitapta aşırı sevdiğim yeni bir karakterimiz -tam olarak öyle sayılmaz aslında- var. Xemerius... Aşırı şirin bir hayalet gargoyle. Kendisini yeni kankam ilan ediyorum. İsminin nasıl okunduğu hakkında bir bilgiye sahip değilim gerçi. Ah bu isimler... :D

---

Kitabımızın sonuna gelirsek, fazlasıyla merak uyandırdı bende. Gwen ile ilgili gerçekleri merak ediyorum ki ilk kitapta buna çok takılmamıştım. Ayrıca Lucy ve Paul ile bağı ne, bir şeyler düşünüyorum ama emin değilim. Çok yüksek bir ihtimal düşündüğüm şey olacak.
Neyse. Sonuç olarak Yakut Kırmızı'dan daha fazla beğendim. (Her zaman zıt bir insan olmayı çok iyi başarırım. :D) Sonunda klişe olduğunu düşündüğüm bir yer vardı ama genel olarak artık öyle olaylar nefret seviyemi baya aşmış durumda. Kitaba 4 puan veriyorum. 5'i Zümrüt Yeşil'e saklıyorum. Umarım hayal kırıklığına uğramam.

4/5

22 Ekim 2015 Perşembe

Yakut Kırmızı (Aşk Tüm Zamanların İçinden Geçer #1) - Kerstin Gier | YORUM

Merhaba!
 
Uzun zamandır okumak istediğim bir seri yorumuyla karşınızdayım. Tüm kitaplarını birlikte alınca ara vermeden okumaya karar verdim. Zaten çok kolay okunan kitaplar olduğu için sıkıntı yaratacağını düşünmüyorum.
 
 
| tanıtım |
 
Tüm zamanların sınırlarını aşan bir yolculuğa hazır mısınız?
Uluslararası çok satan yazar Kerstin Gier'den unutamayacağınız ve bağımlısı olacağınız bir seri…

Bazen sır küpü bir ailede yaşamak gerçekten de zordur. En azından 16 yaşındaki Gwendolyn bundan kesinlikle emindir. Ta ki günün birinde kendini son yüzyılın Londra'sında bulana dek. O zaman bunun ailesinin en büyük sırlarından biri olduğunu anlar. Buna karşın anlamadığı; bu zaman yolculuğunda aşka yer olmadığıdır. Çünkü bu, durumu daha karmaşık hale getirmekten başka bir işe yaramaz!
 
| yorum |

Fazlasıyla tatlı bir kitap ve güzel, keyifli bir seri başlangıcı. Konusu oldukça ilgi çekici zaten. Zaman yolculuğu... Yazarın anlatımı da akıcı. Okurken hiçbir sorun yaşamadım ve hemencik bitti kitap.

Serinin kapaklarını, renklerini ve sayfa desenlerini ayrı ayrı hepsini sevdim. Bunların hepsinin birlikte okumaya çok yardımcı olduğunu düşünüyorum. Sonuçta kimse kalitesiz bir kitap okumak istemez. O konuda Pegasus'un hakkını yememek gerek.

---

Gwendolyn...
Allah'ım isme bak iki saat nasıl yazılıyordu diye düşündüm yemin ediyorum. Ya ben bu kızı sevdim mi sevmedim mi karar verebilmiş değilim. Sinir edecek bir davranışı olmadı ama bence kendini çok kolay ezdire bir tip. Ben daha baskın karakterleri severim. Bakalım serinin diğer kitaplarında bu değişir diye umuyorum.
Ayrıca Gwen hayaletleri falan görüyor, bu çokta ilgi çekici bir özellik değil. Tamam, bende kendi kendime konuşmayı severim ama bu başka bir boyut.

Gidion...
Bir başka anormal isim. En azından bana göre öyle. Bu tatliş çocuğu bana kimse sevdiremez bence, o kadar netim bu konuda. Erkekte uzun saç bazen fazlasıyla nefret ettiğim bir durumdur bu kitapta da tam olarak o durumu yaşıyorum. Her ne kadar mükemmel gözlere sahip olsa da üzgünüm hayatım seni sevebileceğimi pek sanmıyorum. Ama bakalım saçlar giderse belki düşünebilirim. :D Ayrıca ne istediğini bilmeyen erkekler hiç tarzım değil.

Charlotte, tam bir cadı. Diğer kitaplarda onu boğmak isteyebileceğimden kesinlikle eminim. Böyle olmasının sebebinin her ne kadar annesi olduğunu düşünsem de bu ona artı bir puan sağlamıyor.

Leslie, yani Gwen'in sevimli arkadaşı. Gwen ile iyi anlaşıyorlar ve Gwen'e inanıp güvenen biri. Ayrıca sorunlarını çözmesinde de çok yardımcı olduğunu düşünüyorum.

---

Gelelim kitabımızın finaline... Seri olduğu için zaten ben abartılı bir bitiş beklemiyordum. Ayrıca ilk kitap olması da bu beklentim konusunda büyük bir etken. Öyle klasik, heyecansız bir bitişti. Çok bir şey beklemeyin ve hemen ikinci kitaba atlayın derim. İlk kitaba 3 puan veriyorum bu yüzden.

3/5

19 Ekim 2015 Pazartesi

Ne dinliyorum? - THE CIVIL WARS

Merhaba! Yine ben. :D
 
Bu gruba daha doğrusu bu ikiliye hayranım. Sesleri o kadar huzur verici ki ne söyleseler dinlerim.
 
Bu aralar da Eavesdrop şarkılarına takmış durumdayım. Tutku Oyunları'nı okumaya ara verdikten sonra böyle dinlendirici bir şeylere ihtiyacım vardı. Tavsiyem daha önce dinlemediyseniz diğer şarkılarına da bir göz atmanız. Keyifli dinlemeler...
 
 

18 Ekim 2015 Pazar

Marslı || FİLM

 
| tanıtım |
 
Mars’daki bir görev sırasında çıkan bir fırtınayla ekipten ayrı kalan ve o noktadan sonra da geride kalanlar tarafından bulunamayınca ölmüş olarak kabul edilen bir astronotu anlatıyor. Senaryo da bu astronotun hayatta kalma mücadelesini aktarıyor. Söz konusu olan karakter oldukça şahsına münhasır, kendisiyle dalga geçebilme yeteneğine sahip esprili bir adam. Yani bir yandan çok dramatik, öte yandan da eğlenebileceğiniz bir adam.
 
~~~
 
Merhaba!
Bugün Kocaeli'de sinema bulamayan kızın dramını okuyacaksınız. Otobüs numaraları, garip alışveriş merkezleri ve tabii ki kayboldum. Başka bir şey olması beklenemezdi zaten. :D
 
| yorum |
 
Marslı...
Öncelikle kitabı okumadığımı belirtmeliyim. Tamam, taşlamayın. Yarım bıraktığım için o kadar pişman oldum ki... Bunu telafi etmek için en kısa zamanda yeniden elime alacağım kitabı.
 
O kadar kaybolduktan sonra bütün sinirlerim gerilmişken, Marslı ilaç gibi geldi. Bu tabiri kullanmayı istemezdim, lütfen kusura bakmayın ama öküz gibi ağladım. Nasıl bir filmdi bu ya? Aşık oldum resmen.
 
Mark süper güçlü bir mizah anlayışı olan harika bir karakter. Hayatta kalmak için verdiği çaba sizi müthiş etkiliyor. Beni ağlattığı kadar güldürdüğü yer de çoktu.
 
Açıkçası Mars'taki gelişmeler hakkında hiçbir bilgiye sahip değilim. O yüzden işin bilimsel kısmıyla ilgili bir yorum yapmayacağım. Ama ben filmden fazlasıyla etkilendim. Adam patates yetiştirdi ya, su yaptı. Hayatta kalmak için yapamayacağı şey yok gibiydi. 1,5 yıl kadar Mars'ta yaşadı ve bunu yapılabilecek en iyi şekilde yaptı. Kitabı okuyana kadar seni özleyeceğim Mark.
 
Yorumu kısa tutacağım çünkü filmin herkesin izlemesi gereken filmlerden olduğunu düşünüyorum. Yoruma devam edersem zaten kullanacağım tüm kelimeler şunlardan ibaret olacak: Bayıldım, tek kelimeyle harikaydı, süper ötesiydi, kesinlikle izleyin ama izlemeden önce kitabını mutlaka okuyun.
 
Ayrıca Matt Damon, Uzay Korsanı... ♥♥♥
 
| fragman |
 

15 Ekim 2015 Perşembe

Meleklerin Kanı (Guild Hunter #1) - Nalini Singh | YORUM

 
| tanıtım |
 
New York Times çoksatan yazarı Nalini Singh, Lonca Avcısı serisinin bu ilk kitabında okuru güzelliğin ve kana susamışlığın hüküm sürdüğü ve meleklerin her şeyin hakimi olduğu bir dünyayla tanıştırıyor.

Tehlikeli bir yakışıklılığa sahip olan New York Başmeleği Raphael, vampir avcısı Elena Deveraux'ya bir iş teklif etmişti. Ancak Elena'nın bu sefer peşine düşmesi gereken yolunu şaşıran bir vampir değil, çok daha tehlikeli, çok daha deli bir avdı.

Avının peşinde Elena bir yandan hızla tutkunun eşiğine sürüklenirken, bir yandan da hayatı için mücadele ediyordu ve hayatını kurtarsa bile Raphael'in baştan çıkaran dokunuşlarına yenik düşmesi kaçınılmazdı. Çünkü başmeleklerin oyunu söz konusu olduğunda ölümlülerin hiç şansı yoktu...
~~~
 
Merhaba! Nasılsınız?
Ben fena sayılmam. Okuldan döndüm, kahvemi aldım ve bilgisayarın başına geçtim. Bu üniversite hayatı çok zormuş yahu.
 
Sabah erkenden kalktım ve Meleklerin Kanı'nı bitirdim. Sonrasında bilgisayar dersine girip Bayan Peregrine'e başlayınca kitap az kalsın tarih oluyordu diğerlerinin arasında. Bugünlerde canım böyle uzun uzun yorum yazmak da istemiyor. Neyse, başlayalım bakalım.
 
| yorum |
 
Öncelikle kitabın bu süper ötesi cildinden bahsetmek istiyorum. Kapak bir harika, gel beni oku diyor resmen. Üzerindeki ve içindeki tüy detayları çok güzel bence. Melekleri sevince insan tüyler falan da oldukça çekici geliyor. :D
 
Kitabın konusunu genel olarak sevdim. Okumaya başladığımda aslında tam olarak böyle bir şeyler beklemediğimi fark ettim. İçerik olarak yani. Şimdiye kadar okuduğum melek temalı kitapların hep kendine has bir tarz vardı. Meleklerin Kanı da onlardan biri oldu sanırım.
 
Her bir bölgeyi -şehri- yöneten başmelekler var. Ve neredeyse devletin bile üstü bir konumdalar. Melekler vampir yaratabiliyor. Ki bana ilginç gelen kısmı da bu. İki farklı tür, biri diğerini var ediyor. Oldukça garip bence.
...
 
Elena; dik başlı, lafını sözünü kimseden sakınmayan, cesaretli biri. Ve biraz da ağzı bozuk bence. :D Hal ve hareketlerinde beni sinir edecek kadar kötü şeyler gözüme çarpmadı açıkçası.
Arkadaşları ile iyi anlaşıyor ve daima birbirlerinin arkasını kolluyorlar. Ailesi ile bazı problemleri olsa da onları korumak isteyecek kadar düşünceli biri Elena aynı zamanda. Daha ne olsun, melek gibi kız. :D
 
Raphael... Kitabımızın biricik başmeleği. Yakışıklı, havalı... Buraya kısaca bütün güzel özellikler onda mevcut da yazabilirim aslında. :D Kanatlarına da aşık olmuş bulunmaktayım.
Ayrıca otoriter ve sahiplenici bir kişiliği var. Ölümsüzlük doğru bulmadığım bir şey olsa da eminim ona çok yakışıyordur. Kendisini sevdim ama ölüp biteceğim bir karakter olmadı.
 
Elena ve Raphael ikilisini sevdim. Yani tam olarak değil aslında. Buna karar vermeden önce önümüzdeki ay çıkacak olan serinin devam kitabı Başmeleğin Öpücüğü'nü okumam şart. Sonra tekrar düşünülebilir.
...
 
Kitap oldukça akıcı ilerliyor. Yazarın anlatım tarzında falan açıkçası çok da özel bir şey bulamadım. Gerçi akıcı bir şekilde yazmış olması bile büyük bir başarı.
 
Gelelim kitabımızın sonuna... Açıkçası Elena ile ilgili bir değişiklik olacağı belliydi ama ne olacaktı. Vampir mi, melek mi ya da başka bir şey mi?
"Melekler vampir yaratabilir ama melek yaratamaz." Bu kitabın içinden bir cümle tam olarak böyle mi bilmiyorum ama buna çok yakın bir cümle.
Sonu beni heyecanlandırmadı ama başka ne olacaktı ki. İkinci kitabın daha tatmin edici olacağını düşünüyorum.
 
Kitaba 4 puan verdim. Aslında 5 vermeyi isterim ama onu Başmeleğin Öpücüğü'ne saklıyorum. :D
 
Benden bu kadar.
Kendinize iyi bakın.
Bir dahaki yorumda görüşmek dileğiyle. ^^
 
4/5


Kitap Alışverişi #2 - İlknokta'dan sorunsuz alışveriş...

Herkese merhaba!
 
Bugün süper mutluyum çünkü merakla beklediğim kitaplarım elime ulaştı. Yuppiii! Hemen detaylardan bahsetmek istiyorum. :D
 
Öncelikle bu İlknokta'dan yaptığım 2. alışveriş. İlki çok kötü değildi, kitaplardan ikisi feci hasarlı gelmişti. Onun dışında kargo takip numarası olmadığı için kargo benim için tam bir felaket olmuştu. Ve çoğu kişinin ilknokta ile problem yaşadığını biliyorum. O yüzden bir kez daha sipariş vermek konusunda çekincelerim vardı. Ama herkes bilir İthaki, Yabancı ve Müptela kitapları çoğu zaman %40-50 indirimli oluyor sitede. Bende dayanamadım verdim. :)
 
Kitapların temin sürecinde hiçbir sıkıntı olmadı. Ve artık kargo takip numarası da var. Ki bu çok çok sevindiğim bir konu oldu. Paketi korkarak açtım ama korktuğum başıma gelmedi. Kitaplarda neredeyse hiç hasar yok. Maşallah, nazar değmez inşallah. ^^
 
~~~
 
Yabancı Yaınları'ndan şirin mi şirin 3 kitap aldım.
 
Meleklerin Kanı... Allah'ım kapağına bakıp aşık olmayan yoktur ben aşırı sevdim. Okundu bile. Yorumunu yakında gireceğim bloga.
Karanlık Yalan... Hakkında birkaç yorum okudum ve sıradaki kitabım olmaya aday kendisi.
Dokuz Gün... Kitabı neden aldığını bilmeyen ben. :D Bir baktım sepete ekleyivermişim. En kısa zamanda okuyacağım.
 
 
Diğer 3 kitabımın ikisi İthaki ve biri de Müptela.
 
Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları... Sonunda kavuştum ve cildi bir harika kitabın. İçindeki fotoğraflara dayanamayıp bir göz attım. Hmm, bakalım beklediğim gibi bir kitap olacak mı? Okuyup göreceğiz.
Elric... Kitabın arka kapağında yazan övgülere dayanamayıp almış bulunmaktayım. Yakın bir zamanda okumayı düşünmüyorum. Uzun bir tatil sürecinde okuma planları yapıyorum.
SEN... Selvi Atıcı'nın kalemiyle tanışacağım sonunda. Kitap hakkında çok yorum okudum. Alıp almamak konusunda tereddütlerim vardı ama bir şans vermeye karar verdim.
 
~~~
Bu ay içerisinde aldığım kitaplar bunlar. Hepsi büyük bir merakla okunmayı bekliyor. Hepsinin olmasa da çoğunluğun yorumunu girmeye çalışacağım. Benden bu kadar. Kendinize iyi bakın. ^^

10 Ekim 2015 Cumartesi

Me and Earl and the Dying Girl || FİLM

"A little friendship never killed anyone."
 
 
| konu |
 
Greg, Earl ve Rachel...
Greg anlatıcımız.
Earl, Greg'in arkadaşı gibi bir şey. İkisi çocukluktan beri arkadaş ve amatör olarak kısa filmler çekiyorlar.
Rachel'da 'dying girl' oluyor böylelikle.
Film onların hayatlarının belli bir kısmını konu alıyor.
 
| yorum |
 
Film ile ilgili duygularımı tam olarak nasıl ifade edebilirim bilmiyorum. Tam şu an bitiş müzikleri çalıyor ve ben bir yandan gözyaşı dökerek bu satıları yazıyorum.
 
Kesinlikle izlenmesi gereken bir film olduğunu düşünüyorum. Ben filmi tesadüfen gördüm, kitabın filme uyarlandığından haberim bile yoktu. Keşke kitabı daha önce okusaydım diyorum şimdi.
 
Greg, Earl ve Rachel... 3'ü de sevdiğim karakterler oldu.
Greg okuldaki insanları gruplara -devletlere- ayırmış ve genel olarak görünmez bir okul hayatı sürmeyi kendine amaç edinmiş. Bir gün Greg, Rachel'ın kanser olduğunu öğreniyor ve birlikte vakit geçirmeye başlıyorlar. Hatta filmin ileri dakikalarında Greg ve Earl, Rachel için bir film çekmeye çalışıyorlar. En son ortaya zor da olsa güzel bir şeyler çıkıyor.
Earl'ü tam çözememekle birlikte acayip ilginç bir karakter olduğuna karar verdim. :D
Rachel başta çok hayat dolu gibiydi. Sonra hastalığın verdiği zorluklar ile pes etmeye başladı. Ki bu verebileceği en doğal tepkiydi.



Romantik bir film değil bu, başta dramda değil sanmıştım ben Greg'in anlattıklarından ama ters köşe oldum. Gayet gerçekçi bir film. Bundan daha farklı bir şeyler olmasını istemezdim sanırım işleyişinde. Mutlaka izlenmeli diye düşünüyorum. Ve ben kitabını okumaya kaçıyorum. :)
 
| fragman |
 

Beni Yakma (Shatter Me #3) - Tahereh Mafi | YORUM

 
| tanıtım |

Omega Noktası'nın kaderi belirsiz. Juliette'nin tüm dostları hatta tanıdığı herkes, ölmüş olabilir. Savaş daha başlamadan bitebilir. Juliette, Yeniden Kuruluş'un önündeki tek engel. Kendisi hayatta kalmayı başarabilirse Yeniden Kuruluş'un var olamayacağını biliyor. Ama Yeniden Kuruluş'u yıkmak ve az kalsın canını alacak olan adamı ortadan kaldırmak için Juliette'in aklının ucundan bile geçmeyen birinin yardımına ihtiyacı var: Bu kişi Warner.

Düşmanlarını yok etmek için birlikte mücadele ederlerken, Juliette bildiğini sandığı her şeyin -Warner, yetenekleri ve Adam- yanlış olduğunu da keşfediyor.Tahereh Mafi'nin Beni Bırakma ve Bana Dokunma kitaplarıyla başlayan Juliette'in macerası Beni Yakma ile tehlikeli, romantik, macera dolu ve şok edici bir zirveye ulaşıyor!

~~~
Herkese merhaba!
 
Bir serinin daha sonuna gelmiş bulunmaktayım. Onun buruk sevinciyle yazacağım bu yorumu. :( Ayrıca serinin genel yorumu gibi bir şey de olacak diğer kitapları daha önce yorumlamadığım için.

| yorum |
 
Ah ah... Ne seriydi be? İlk kitabını okuduğumda yazarın diline bayılmıştım. Daha önce okumadığım için de kendime kızmıştım. İlk kitabındaki o heyecanımı diğer iki kitapta bulabildim mi diye soruyorum şimdi kendime. Beni Bırakma ve Beni Yakma'yı okurken hep daha fazla şey bekledim. Tam olarak karşılığını alamadım ama bu seriyi sevmeme engel değil.
 
Serinin ilk kitabı Bana Dokunma diyalogdan çok düşünce içeren bir kitaptı. Ben onu bu yüzden sevdim aslında, bu yüzden etkilendim. Beni Bırakma ise Juliette'in yaşadığını daha fazla hissettiğim bir kitaptı. Pek öyle hareketlilik olan bir kitap değildi. Zaten serilerin ikinci kitapları genelde öyle olur. Beni Yakma, serinin son kitabı olmasından dolayı beklentimin tavan yaptığı kitaptı diyebilirim. Genel anlamda seriyi sevdim ama ilk kitapta okuduğum o güzel dili diğer iki kitapta bulamadım. Gittikçe azaldı ve en sonunda yok oldu sanki.
 
Şimdi biraz Beni Yakma'ya odaklanalım. Bahsetmek istediğim güzel hislerim var. :) Öncelikle biraz karakterlerden bahsetmek istiyorum.

"Kendi zihnime prangalanmış bir mahkumdum.
Sonunda, en sonunda, özgür kalmayı öğrendim."

Juliette, ilk kitapta ona ısınamamıştım çok fazla. İkinci kitapta da bu hislerimin bir kısmı devam etmişti. Ama Beni Yakma'daki Juliette için, tamam dedim bu karakter olmuş.
Kitapta daha kararlı ve özgüvenli bir Juliette okuyoruz. Her zaman kendine güvenen karakterleri daha çok sevmişimdir. Gerçi kurguya göre değişir ama bence Beni Yakma'da tam böyle bir Juliette okumaya ihtiyacımız vardı.

Warner...  Onun hakkında daha fazla şey öğrenip tanıdıkça o gözünüzde mükemmellikten daha üstün bir konuma yerleşiyor bana göre. Zor bir çocukluk ve zor bir yaşam tarzı. Off, aslında onu anlatmak çok zor. Sevdiğim şeylerden bahsederken duygularımı tam olarak ifade edemiyorum. En iyisi siz okuyup Warner ile tanışın ve rüzgarına kapılın. ^_^

Adam, gerçekten bazen aşırı davranışlar sergileyebiliyor. Sanki iki Adam var ve siz hangisinin ne zaman ortaya çıkacağını bilmiyorsunuz. Canı yandığı için can yakan biri o bana göre. Sevemedim. Tüm seride ona hak verdiğim bir yer haricinde onun için hiçbir duygu beslemiyorum. Geçelim lütfen.

Ve gelelim serimizin neşe kaynağına, Kenji... Yahu adam her türlü yüzümde bir gülümseme oluşturmayı başarıyor. Onu sevmemek mümkün değil. O da zor bir çocukluk geçirmiş ama hayat enerjisi ile dolu. İnsan şaşırıyor.

~~~

Kitapta hoşuma giden şeylerden biri Kenji-Juliette diyalogları oldu. Arkadaşlıkları daha güzel ve keyifli bir hal aldı. Daha fazla yakınlaştılar ve aralarında geçen diyaloglar beni fazlasıyla gülümsetti. Herkesin bir Kenji'ye ihtiyacı var.

Bir diğer hoşuma giden şey ise Aaron -ona böyle hitap etmek daha bir hoş- ve Juliette ilişkisi. Sonunda... Yani onları yan yana görmek, aralarında geçen şeyi okumak her zaman keyifliydi ama daha bir harika oldu. :D Seviyorum bu ikiliyi.

 Ve gelelim kitabımızın sonuna... Sanki her şey çok hızlı gelişti. Bir baktım daha fazla sayfa yok, kitap bitmiş. Yani olmasını beklediğim her şey oldu ama yine de böyle bitmemeliydi. Daha farklı bir şeyler bekledim. Kendimi zorlasam evli-mutlu-çocuklu klişesine bağlayacağım şimdi. :D Daha fazla saçmalamadan bitireyim ben bu yorumu.

Ben seriyi okurken keyif aldım. Beni Yakma için de puanım sanırım 4,5 tan 5. (Kendini 5 vermek için baya zorladı.) Tam olarak tatmin etmese de güzel bir seri finaliydi. Veda etmek üzücü. :'( Warner'ı özleyeceğim sanırım ve diğer karakterleri de belki çok az özlerim. Benden bu kadar. Son olarak söylemek istediğim şey: Okuyun bu seriyi!

NOT: Serinin kapaklarından bahsetmeyi unutmuşum. Kapaklarını göz ardı ederek okuyun lütfen.

DİPNOT: Dex'in sayfa kalitesi için diyecek söz yok artık. Sayfaları yırtmadan okuduğum için kendimi tebrik ediyorum. ^^

| alıntı |

"Karanlığın, şu sessiz saatlerin kendine has bir dili var sanırım. Sırlarımızın gizli kalacağı sanısıyla kendimizi en olmayacak zamanda korkunç bir savunmasızlığa bıraktığımız dakikalar bunlar, garip bir rahatlık hissiyle dolduğumuz. Bu karanlığın kalıcı bir örtü olmadığını, er ya da geç güneşin doğacağını unutuyoruz. Aydınlıkta asla dile getiremeyeceğimiz düşünceleri ve duyguları böyle anlarda söyleyivermek kolay."

"Hiçbir silah, kılıç, ordu ya da kral, cümlelerden daha güçlü olamaz. Kılıçlar seni kesip öldürür ama kelimeler iliğine kadar saplanıp kalır ve seni yaşayan bir cesede çevirir, o saplandıkları yerde kanatır da kanatır."
 
"Söylemek istediğim her kelime ete kemiğe bürünüyor bir anda sanki, yere düşüp düşüp ayağa kalkıyorlar. Paragraflar çevremde kol kola girip duvar örüyorlar, her şekilde birbirine eklenmeyi iyi becerir onlar, kaçacak yer bırakmıyorlar bana. Kelimelerin arasındaki boşluklar bedenime tırmanıp ağzımdan içeri, göğsüme doluyorlar. Öyle boş ki içim uçacak gibiyim.
Nefes alıyorum. Bin bir zorlukla."

4.5/5

7 Ekim 2015 Çarşamba

Her Gün (Every Day #1) - David Levithan | YORUM



| tanıtım |

Her gün farklı bedende. Her gün farklı hayatta. Her gün aynı kıza âşık.

Uyandım. Anında kim olduğumu anlamam gerekti. Mesele sadece bedenim de değil… gözlerimi açtığımda kolumun renginin açık mı koyu mu olduğu, saçımın uzun mu kısa mı olduğu, şişman mı zayıf mı olduğum, kız mı erkek mi olduğum, yara bere içinde mi yoksa pürüzsüz mü olduğum… Her sabah farklı bir bedende uyanıyorsanız, vücut en kolay alışılan şey. Kavraması güç olabilen ise bedenin önceden yaşamış olduğu hayat. Her gün başka biriyim. Ben, kendimim; kendim olduğumu biliyorum ama ayrıca başka biriyim de. Hep böyle olageldi.
 
~~~

Merhabaaa! Yine ben ve bir kitap yorumu...

Okul o kadar yoğun geçiyor ki değil kitap okumaya hiçbir şeye vakit bulamıyorum. Böyle olunca da güzelim kitaplara yazık etmiş oluyorum. :'( Daha fazla uzatmadan yoruma geçsem iyi olacak yoksa sayfalarca sorunlarımdan bahsetmeye başlayabilirim. :D

| yorum |

Her Gün...
Her gün farklı bir beden, farklı bir hayat, farklı insanlar...
Ve yanında götürebildiğin hiçbir şey yok. Ne bir fotoğraf ne bir hediye... Somut olan hiçbir şeyi yanında götüremezsin. Anıları da bir süre sonra unutmak zorundasın.

Karakterimiz A'nın bir cinsiyeti yok. Her gün farklı bir bedende uyanıyor ve asla bir insanın bedeninde ikinci kez uyanmıyor. Bir gün bir çocuğun bedeninde uyanıyor ve sevgilisi R'ye aşık oluyor. Kendisi ile ilgili gerçeklerden bahsettiği ilk kişi R. Bu da onun ne kadar özel olduğunu gösteriyor. Ve olaylar gelişmeye başlıyor. Kısaca konumuz bu. Farklı, alışılmadık...

Çoğu kişi kitaba bayılmış. Kitabı çıktığı ilk günden beri okumak istiyorum ve ancak vakit bulabilmiş olmam da kitapla ilgili beklentilerimin fazlasıyla artmasına neden oldu. Hayal kırıklığı yaşadığımı söylemek çok da yanlış olmaz. Bu düşünceye sahip olmamın sebebi biraz da serinin ilk kitabı olmasından dolayı olabilir.

A bence harika bir karakter. O konuyla ilgili hiçbir sorunum yok. Paketin güzelliğinin değil de içindekinin önemli olduğunun güzel bir kanıtı. Her gün farklı bir bedende yine de kendisi olmayı da çok iyi başarıyor. Bir günlüğüne de olsa uyandığı bedene saygısı var, yapacağı şeylerin ne tür sonuçlar doğurabileceğini düşünüp ona göre hareket ediyor. A'nın yaşadığı hayatı yaşamak istemezdim. Belki bir yere kadar eğlenceli gelebilir ama ya sonrası, bir sonu olup olmadığı bile belirsiz.
Onunla ilgili diyecek daha fazla bir şeyim yok. Çünkü o hem var hem de yok. Bu da onun hakkında olan düşüncelerimi kısıtlıyor.


R -adının tamamını hatırlamıyorum- için şirin, akıllı, harika bir kız demek gelmiyor içimden. Olayları olgunlukla karşıladı ve A'ya yardımcı olmaya çalıştı. Ama yine de bunlar onu sevmem için yeterli değil.

Yorum yaparken bir yandan da kitabı kafamda tartıyorum ve etkilenip etkilenmediğim konusunda kesin bir karara varmaya çalışıyorum. Altı çizilecek bir çok cümle vardı gerçekten ama bunlar etkilenmem için yeterli mi bilmiyorum. Yazarın okuduğum ilk kitabı ve belki de gerçekten serinin ilk kitabı olduğu için bu düşüncelere sahibim.

Kitabın sonu hakkında söylenecek bir şey yok. Devamını büyük bir merakla bekliyorum ve daha iyi olacağını umuyorum. Bir hayal kırıklığını daha kaldıramam sanırım.
Son olarak 5 puan verirsem fazla gelir diye düşünüyorum. 3 ise bir hakaret olur kitaba. Sanırım 4 en uygunu. Kısa ve öz bir yorum oldu bence. Yeterli diye düşünüyorum, umarım öyledir. ^^

| alıntı |



 "Nezaket, kim olduğunuzla ilişkilidir, kibarlık ise nasıl görünmek istediğinizle."

"İnsanlar, aşkın sürekli var olacağını sanırlar, tıpkı bedenlerinin sürekli var olacağını sandıkları gibi. Aşkla ilgili en güzel şeyin, şimdiki zamandaki varlığı olduğunu fark etmezler. Bir kere buna sahip olduysanız, hayatınıza fazladan değer katar. Fakat varlığını sürekli hissetmiyorsanız, elinizde sizi destekleyecek sadece temeli kalır."

"Birine aşık olmak, onun nasıl hissettiğini daha iyi anlayacağınız anlamına gelmiyor. Sadece nasıl hissettiğinizi bildiğiniz anlamına geliyor."

"Uğruna yaşanılan bir şey olduğunda düşülen tuzak budur işte: Diğer her şey ruhsuz gelir."

"Hayatta kalmanın tek yolu, bazı sorulardan vazgeçmektir."

"Aşkın her şeye galip gelmesini istedim. Fakat aşk hiçbir şeye galip gelmiyordu. Kendi başına hiçbir şey yapamıyordu.
Onun adına galip gelelim diye bize güveniyordu."

"Karmakarışık olan, geçmiş ve gelecektir. Basit olansa şimdiki andır."

4/5