23 Ekim 2015 Cuma

Safir Mavi (Aşk Tüm Zamanların İçinden Geçer #2) - Kerstin Gier | YORUM

Merhaba!
Ara vermeden yine ben. :D
Ne yapayım kitaplar çok hızlı okunuyor.

 
| tanıtım |
 
Acemi bir âşığı geçmişe yollamak iyi bir fikir olmayabilir!

En azından on altı yaşındaki çömez zaman yolcusu Gwendolyn böyle düşünüyordur.
Bu macerada Gideon ve Gwen dünyayı kurtarmak ya da menuet dansını öğrenmek gibi pek çok sorunun üstesinden gelmek durumunda kalacaktır. (Üstelik ikisi de hiç kolay değildir!)
Bütün bunlar yetmezmiş gibi Gideon büsbütün tuhaf davranmaya başlayınca, Gwendolyn artık hormonlarını kontrol altına alma zamanının geldiğini anlayacaktır!

Çünkü işin içinde aşk varken zaman yolculuğu yapmak pek mümkün görünmemektedir...
 
| yorum |

Ve Aşk Tüm Zamanların İçinden Geçer serisinin ikinci kitabı da an itibariyle bitti. Nasıl okudum bilmiyorum ama bir baktım sona gelmişim. Bir gün içerisinde bitirmek beni çok mutlu etti, çok hızlı okunan bir seri olduğunu söylemiştim.

Çoğu kişinin aksine ben bu kitap için daha heyecanlıydım. Sırlar açığa çıkmaya başladı ve yeni yeni sırlar keşfedildi. Zaman yolculukları, kıyafetler, tarihi detaylar, kronograf... Hepsini okumaktan keyif aldım ve bir yazar nasıl bu kadar akıcı yazabilir diye kendimi düşünmekten alamadım. Yani bunu her kitabında istikrarlı olarak devam ettirmesi takdir edilecek bir durum bana göre.

---

Safir Mavi'de saf, tamamıyla aşık bir Gwendolyn var karşımızda. Bu beni tam anlamıyla delirtti. Hatta ilk kitaptan daha fazla delirdim. Yetti artık falan deyip isyan edesim var böyle karakterlere.

Gidion, her zamanki ne istediğini bilmez halindeydi. Tamam, biraz daha düzelmiş hali de olabilir. Şüpheciliği kaldığı yerden devam ediyor. Saçları konusunda hala emin değilim. Biraz da aşık gibiydi, bakalım, neler olacak Zümrüt Yeşil'de.

Charlotte, adı geçtiği her an kitabın içine dalıp boğazını sıkmak istedim. Gerçi o yetmez, türlü türlü işkenceler daha çok ilgimi çekebilir. Bunları Zümrüt Yeşil'e saklıyorum.

Onun dışında kitapta aşırı sevdiğim yeni bir karakterimiz -tam olarak öyle sayılmaz aslında- var. Xemerius... Aşırı şirin bir hayalet gargoyle. Kendisini yeni kankam ilan ediyorum. İsminin nasıl okunduğu hakkında bir bilgiye sahip değilim gerçi. Ah bu isimler... :D

---

Kitabımızın sonuna gelirsek, fazlasıyla merak uyandırdı bende. Gwen ile ilgili gerçekleri merak ediyorum ki ilk kitapta buna çok takılmamıştım. Ayrıca Lucy ve Paul ile bağı ne, bir şeyler düşünüyorum ama emin değilim. Çok yüksek bir ihtimal düşündüğüm şey olacak.
Neyse. Sonuç olarak Yakut Kırmızı'dan daha fazla beğendim. (Her zaman zıt bir insan olmayı çok iyi başarırım. :D) Sonunda klişe olduğunu düşündüğüm bir yer vardı ama genel olarak artık öyle olaylar nefret seviyemi baya aşmış durumda. Kitaba 4 puan veriyorum. 5'i Zümrüt Yeşil'e saklıyorum. Umarım hayal kırıklığına uğramam.

4/5

22 Ekim 2015 Perşembe

Yakut Kırmızı (Aşk Tüm Zamanların İçinden Geçer #1) - Kerstin Gier | YORUM

Merhaba!
 
Uzun zamandır okumak istediğim bir seri yorumuyla karşınızdayım. Tüm kitaplarını birlikte alınca ara vermeden okumaya karar verdim. Zaten çok kolay okunan kitaplar olduğu için sıkıntı yaratacağını düşünmüyorum.
 
 
| tanıtım |
 
Tüm zamanların sınırlarını aşan bir yolculuğa hazır mısınız?
Uluslararası çok satan yazar Kerstin Gier'den unutamayacağınız ve bağımlısı olacağınız bir seri…

Bazen sır küpü bir ailede yaşamak gerçekten de zordur. En azından 16 yaşındaki Gwendolyn bundan kesinlikle emindir. Ta ki günün birinde kendini son yüzyılın Londra'sında bulana dek. O zaman bunun ailesinin en büyük sırlarından biri olduğunu anlar. Buna karşın anlamadığı; bu zaman yolculuğunda aşka yer olmadığıdır. Çünkü bu, durumu daha karmaşık hale getirmekten başka bir işe yaramaz!
 
| yorum |

Fazlasıyla tatlı bir kitap ve güzel, keyifli bir seri başlangıcı. Konusu oldukça ilgi çekici zaten. Zaman yolculuğu... Yazarın anlatımı da akıcı. Okurken hiçbir sorun yaşamadım ve hemencik bitti kitap.

Serinin kapaklarını, renklerini ve sayfa desenlerini ayrı ayrı hepsini sevdim. Bunların hepsinin birlikte okumaya çok yardımcı olduğunu düşünüyorum. Sonuçta kimse kalitesiz bir kitap okumak istemez. O konuda Pegasus'un hakkını yememek gerek.

---

Gwendolyn...
Allah'ım isme bak iki saat nasıl yazılıyordu diye düşündüm yemin ediyorum. Ya ben bu kızı sevdim mi sevmedim mi karar verebilmiş değilim. Sinir edecek bir davranışı olmadı ama bence kendini çok kolay ezdire bir tip. Ben daha baskın karakterleri severim. Bakalım serinin diğer kitaplarında bu değişir diye umuyorum.
Ayrıca Gwen hayaletleri falan görüyor, bu çokta ilgi çekici bir özellik değil. Tamam, bende kendi kendime konuşmayı severim ama bu başka bir boyut.

Gidion...
Bir başka anormal isim. En azından bana göre öyle. Bu tatliş çocuğu bana kimse sevdiremez bence, o kadar netim bu konuda. Erkekte uzun saç bazen fazlasıyla nefret ettiğim bir durumdur bu kitapta da tam olarak o durumu yaşıyorum. Her ne kadar mükemmel gözlere sahip olsa da üzgünüm hayatım seni sevebileceğimi pek sanmıyorum. Ama bakalım saçlar giderse belki düşünebilirim. :D Ayrıca ne istediğini bilmeyen erkekler hiç tarzım değil.

Charlotte, tam bir cadı. Diğer kitaplarda onu boğmak isteyebileceğimden kesinlikle eminim. Böyle olmasının sebebinin her ne kadar annesi olduğunu düşünsem de bu ona artı bir puan sağlamıyor.

Leslie, yani Gwen'in sevimli arkadaşı. Gwen ile iyi anlaşıyorlar ve Gwen'e inanıp güvenen biri. Ayrıca sorunlarını çözmesinde de çok yardımcı olduğunu düşünüyorum.

---

Gelelim kitabımızın finaline... Seri olduğu için zaten ben abartılı bir bitiş beklemiyordum. Ayrıca ilk kitap olması da bu beklentim konusunda büyük bir etken. Öyle klasik, heyecansız bir bitişti. Çok bir şey beklemeyin ve hemen ikinci kitaba atlayın derim. İlk kitaba 3 puan veriyorum bu yüzden.

3/5

19 Ekim 2015 Pazartesi

Ne dinliyorum? - THE CIVIL WARS

Merhaba! Yine ben. :D
 
Bu gruba daha doğrusu bu ikiliye hayranım. Sesleri o kadar huzur verici ki ne söyleseler dinlerim.
 
Bu aralar da Eavesdrop şarkılarına takmış durumdayım. Tutku Oyunları'nı okumaya ara verdikten sonra böyle dinlendirici bir şeylere ihtiyacım vardı. Tavsiyem daha önce dinlemediyseniz diğer şarkılarına da bir göz atmanız. Keyifli dinlemeler...
 
 

18 Ekim 2015 Pazar

Marslı || FİLM

 
| tanıtım |
 
Mars’daki bir görev sırasında çıkan bir fırtınayla ekipten ayrı kalan ve o noktadan sonra da geride kalanlar tarafından bulunamayınca ölmüş olarak kabul edilen bir astronotu anlatıyor. Senaryo da bu astronotun hayatta kalma mücadelesini aktarıyor. Söz konusu olan karakter oldukça şahsına münhasır, kendisiyle dalga geçebilme yeteneğine sahip esprili bir adam. Yani bir yandan çok dramatik, öte yandan da eğlenebileceğiniz bir adam.
 
~~~
 
Merhaba!
Bugün Kocaeli'de sinema bulamayan kızın dramını okuyacaksınız. Otobüs numaraları, garip alışveriş merkezleri ve tabii ki kayboldum. Başka bir şey olması beklenemezdi zaten. :D
 
| yorum |
 
Marslı...
Öncelikle kitabı okumadığımı belirtmeliyim. Tamam, taşlamayın. Yarım bıraktığım için o kadar pişman oldum ki... Bunu telafi etmek için en kısa zamanda yeniden elime alacağım kitabı.
 
O kadar kaybolduktan sonra bütün sinirlerim gerilmişken, Marslı ilaç gibi geldi. Bu tabiri kullanmayı istemezdim, lütfen kusura bakmayın ama öküz gibi ağladım. Nasıl bir filmdi bu ya? Aşık oldum resmen.
 
Mark süper güçlü bir mizah anlayışı olan harika bir karakter. Hayatta kalmak için verdiği çaba sizi müthiş etkiliyor. Beni ağlattığı kadar güldürdüğü yer de çoktu.
 
Açıkçası Mars'taki gelişmeler hakkında hiçbir bilgiye sahip değilim. O yüzden işin bilimsel kısmıyla ilgili bir yorum yapmayacağım. Ama ben filmden fazlasıyla etkilendim. Adam patates yetiştirdi ya, su yaptı. Hayatta kalmak için yapamayacağı şey yok gibiydi. 1,5 yıl kadar Mars'ta yaşadı ve bunu yapılabilecek en iyi şekilde yaptı. Kitabı okuyana kadar seni özleyeceğim Mark.
 
Yorumu kısa tutacağım çünkü filmin herkesin izlemesi gereken filmlerden olduğunu düşünüyorum. Yoruma devam edersem zaten kullanacağım tüm kelimeler şunlardan ibaret olacak: Bayıldım, tek kelimeyle harikaydı, süper ötesiydi, kesinlikle izleyin ama izlemeden önce kitabını mutlaka okuyun.
 
Ayrıca Matt Damon, Uzay Korsanı... ♥♥♥
 
| fragman |
 

15 Ekim 2015 Perşembe

Meleklerin Kanı (Guild Hunter #1) - Nalini Singh | YORUM

 
| tanıtım |
 
New York Times çoksatan yazarı Nalini Singh, Lonca Avcısı serisinin bu ilk kitabında okuru güzelliğin ve kana susamışlığın hüküm sürdüğü ve meleklerin her şeyin hakimi olduğu bir dünyayla tanıştırıyor.

Tehlikeli bir yakışıklılığa sahip olan New York Başmeleği Raphael, vampir avcısı Elena Deveraux'ya bir iş teklif etmişti. Ancak Elena'nın bu sefer peşine düşmesi gereken yolunu şaşıran bir vampir değil, çok daha tehlikeli, çok daha deli bir avdı.

Avının peşinde Elena bir yandan hızla tutkunun eşiğine sürüklenirken, bir yandan da hayatı için mücadele ediyordu ve hayatını kurtarsa bile Raphael'in baştan çıkaran dokunuşlarına yenik düşmesi kaçınılmazdı. Çünkü başmeleklerin oyunu söz konusu olduğunda ölümlülerin hiç şansı yoktu...
~~~
 
Merhaba! Nasılsınız?
Ben fena sayılmam. Okuldan döndüm, kahvemi aldım ve bilgisayarın başına geçtim. Bu üniversite hayatı çok zormuş yahu.
 
Sabah erkenden kalktım ve Meleklerin Kanı'nı bitirdim. Sonrasında bilgisayar dersine girip Bayan Peregrine'e başlayınca kitap az kalsın tarih oluyordu diğerlerinin arasında. Bugünlerde canım böyle uzun uzun yorum yazmak da istemiyor. Neyse, başlayalım bakalım.
 
| yorum |
 
Öncelikle kitabın bu süper ötesi cildinden bahsetmek istiyorum. Kapak bir harika, gel beni oku diyor resmen. Üzerindeki ve içindeki tüy detayları çok güzel bence. Melekleri sevince insan tüyler falan da oldukça çekici geliyor. :D
 
Kitabın konusunu genel olarak sevdim. Okumaya başladığımda aslında tam olarak böyle bir şeyler beklemediğimi fark ettim. İçerik olarak yani. Şimdiye kadar okuduğum melek temalı kitapların hep kendine has bir tarz vardı. Meleklerin Kanı da onlardan biri oldu sanırım.
 
Her bir bölgeyi -şehri- yöneten başmelekler var. Ve neredeyse devletin bile üstü bir konumdalar. Melekler vampir yaratabiliyor. Ki bana ilginç gelen kısmı da bu. İki farklı tür, biri diğerini var ediyor. Oldukça garip bence.
...
 
Elena; dik başlı, lafını sözünü kimseden sakınmayan, cesaretli biri. Ve biraz da ağzı bozuk bence. :D Hal ve hareketlerinde beni sinir edecek kadar kötü şeyler gözüme çarpmadı açıkçası.
Arkadaşları ile iyi anlaşıyor ve daima birbirlerinin arkasını kolluyorlar. Ailesi ile bazı problemleri olsa da onları korumak isteyecek kadar düşünceli biri Elena aynı zamanda. Daha ne olsun, melek gibi kız. :D
 
Raphael... Kitabımızın biricik başmeleği. Yakışıklı, havalı... Buraya kısaca bütün güzel özellikler onda mevcut da yazabilirim aslında. :D Kanatlarına da aşık olmuş bulunmaktayım.
Ayrıca otoriter ve sahiplenici bir kişiliği var. Ölümsüzlük doğru bulmadığım bir şey olsa da eminim ona çok yakışıyordur. Kendisini sevdim ama ölüp biteceğim bir karakter olmadı.
 
Elena ve Raphael ikilisini sevdim. Yani tam olarak değil aslında. Buna karar vermeden önce önümüzdeki ay çıkacak olan serinin devam kitabı Başmeleğin Öpücüğü'nü okumam şart. Sonra tekrar düşünülebilir.
...
 
Kitap oldukça akıcı ilerliyor. Yazarın anlatım tarzında falan açıkçası çok da özel bir şey bulamadım. Gerçi akıcı bir şekilde yazmış olması bile büyük bir başarı.
 
Gelelim kitabımızın sonuna... Açıkçası Elena ile ilgili bir değişiklik olacağı belliydi ama ne olacaktı. Vampir mi, melek mi ya da başka bir şey mi?
"Melekler vampir yaratabilir ama melek yaratamaz." Bu kitabın içinden bir cümle tam olarak böyle mi bilmiyorum ama buna çok yakın bir cümle.
Sonu beni heyecanlandırmadı ama başka ne olacaktı ki. İkinci kitabın daha tatmin edici olacağını düşünüyorum.
 
Kitaba 4 puan verdim. Aslında 5 vermeyi isterim ama onu Başmeleğin Öpücüğü'ne saklıyorum. :D
 
Benden bu kadar.
Kendinize iyi bakın.
Bir dahaki yorumda görüşmek dileğiyle. ^^
 
4/5


Kitap Alışverişi #2 - İlknokta'dan sorunsuz alışveriş...

Herkese merhaba!
 
Bugün süper mutluyum çünkü merakla beklediğim kitaplarım elime ulaştı. Yuppiii! Hemen detaylardan bahsetmek istiyorum. :D
 
Öncelikle bu İlknokta'dan yaptığım 2. alışveriş. İlki çok kötü değildi, kitaplardan ikisi feci hasarlı gelmişti. Onun dışında kargo takip numarası olmadığı için kargo benim için tam bir felaket olmuştu. Ve çoğu kişinin ilknokta ile problem yaşadığını biliyorum. O yüzden bir kez daha sipariş vermek konusunda çekincelerim vardı. Ama herkes bilir İthaki, Yabancı ve Müptela kitapları çoğu zaman %40-50 indirimli oluyor sitede. Bende dayanamadım verdim. :)
 
Kitapların temin sürecinde hiçbir sıkıntı olmadı. Ve artık kargo takip numarası da var. Ki bu çok çok sevindiğim bir konu oldu. Paketi korkarak açtım ama korktuğum başıma gelmedi. Kitaplarda neredeyse hiç hasar yok. Maşallah, nazar değmez inşallah. ^^
 
~~~
 
Yabancı Yaınları'ndan şirin mi şirin 3 kitap aldım.
 
Meleklerin Kanı... Allah'ım kapağına bakıp aşık olmayan yoktur ben aşırı sevdim. Okundu bile. Yorumunu yakında gireceğim bloga.
Karanlık Yalan... Hakkında birkaç yorum okudum ve sıradaki kitabım olmaya aday kendisi.
Dokuz Gün... Kitabı neden aldığını bilmeyen ben. :D Bir baktım sepete ekleyivermişim. En kısa zamanda okuyacağım.
 
 
Diğer 3 kitabımın ikisi İthaki ve biri de Müptela.
 
Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları... Sonunda kavuştum ve cildi bir harika kitabın. İçindeki fotoğraflara dayanamayıp bir göz attım. Hmm, bakalım beklediğim gibi bir kitap olacak mı? Okuyup göreceğiz.
Elric... Kitabın arka kapağında yazan övgülere dayanamayıp almış bulunmaktayım. Yakın bir zamanda okumayı düşünmüyorum. Uzun bir tatil sürecinde okuma planları yapıyorum.
SEN... Selvi Atıcı'nın kalemiyle tanışacağım sonunda. Kitap hakkında çok yorum okudum. Alıp almamak konusunda tereddütlerim vardı ama bir şans vermeye karar verdim.
 
~~~
Bu ay içerisinde aldığım kitaplar bunlar. Hepsi büyük bir merakla okunmayı bekliyor. Hepsinin olmasa da çoğunluğun yorumunu girmeye çalışacağım. Benden bu kadar. Kendinize iyi bakın. ^^

10 Ekim 2015 Cumartesi

Me and Earl and the Dying Girl || FİLM

"A little friendship never killed anyone."
 
 
| konu |
 
Greg, Earl ve Rachel...
Greg anlatıcımız.
Earl, Greg'in arkadaşı gibi bir şey. İkisi çocukluktan beri arkadaş ve amatör olarak kısa filmler çekiyorlar.
Rachel'da 'dying girl' oluyor böylelikle.
Film onların hayatlarının belli bir kısmını konu alıyor.
 
| yorum |
 
Film ile ilgili duygularımı tam olarak nasıl ifade edebilirim bilmiyorum. Tam şu an bitiş müzikleri çalıyor ve ben bir yandan gözyaşı dökerek bu satıları yazıyorum.
 
Kesinlikle izlenmesi gereken bir film olduğunu düşünüyorum. Ben filmi tesadüfen gördüm, kitabın filme uyarlandığından haberim bile yoktu. Keşke kitabı daha önce okusaydım diyorum şimdi.
 
Greg, Earl ve Rachel... 3'ü de sevdiğim karakterler oldu.
Greg okuldaki insanları gruplara -devletlere- ayırmış ve genel olarak görünmez bir okul hayatı sürmeyi kendine amaç edinmiş. Bir gün Greg, Rachel'ın kanser olduğunu öğreniyor ve birlikte vakit geçirmeye başlıyorlar. Hatta filmin ileri dakikalarında Greg ve Earl, Rachel için bir film çekmeye çalışıyorlar. En son ortaya zor da olsa güzel bir şeyler çıkıyor.
Earl'ü tam çözememekle birlikte acayip ilginç bir karakter olduğuna karar verdim. :D
Rachel başta çok hayat dolu gibiydi. Sonra hastalığın verdiği zorluklar ile pes etmeye başladı. Ki bu verebileceği en doğal tepkiydi.



Romantik bir film değil bu, başta dramda değil sanmıştım ben Greg'in anlattıklarından ama ters köşe oldum. Gayet gerçekçi bir film. Bundan daha farklı bir şeyler olmasını istemezdim sanırım işleyişinde. Mutlaka izlenmeli diye düşünüyorum. Ve ben kitabını okumaya kaçıyorum. :)
 
| fragman |
 

Beni Yakma (Shatter Me #3) - Tahereh Mafi | YORUM

 
| tanıtım |

Omega Noktası'nın kaderi belirsiz. Juliette'nin tüm dostları hatta tanıdığı herkes, ölmüş olabilir. Savaş daha başlamadan bitebilir. Juliette, Yeniden Kuruluş'un önündeki tek engel. Kendisi hayatta kalmayı başarabilirse Yeniden Kuruluş'un var olamayacağını biliyor. Ama Yeniden Kuruluş'u yıkmak ve az kalsın canını alacak olan adamı ortadan kaldırmak için Juliette'in aklının ucundan bile geçmeyen birinin yardımına ihtiyacı var: Bu kişi Warner.

Düşmanlarını yok etmek için birlikte mücadele ederlerken, Juliette bildiğini sandığı her şeyin -Warner, yetenekleri ve Adam- yanlış olduğunu da keşfediyor.Tahereh Mafi'nin Beni Bırakma ve Bana Dokunma kitaplarıyla başlayan Juliette'in macerası Beni Yakma ile tehlikeli, romantik, macera dolu ve şok edici bir zirveye ulaşıyor!

~~~
Herkese merhaba!
 
Bir serinin daha sonuna gelmiş bulunmaktayım. Onun buruk sevinciyle yazacağım bu yorumu. :( Ayrıca serinin genel yorumu gibi bir şey de olacak diğer kitapları daha önce yorumlamadığım için.

| yorum |
 
Ah ah... Ne seriydi be? İlk kitabını okuduğumda yazarın diline bayılmıştım. Daha önce okumadığım için de kendime kızmıştım. İlk kitabındaki o heyecanımı diğer iki kitapta bulabildim mi diye soruyorum şimdi kendime. Beni Bırakma ve Beni Yakma'yı okurken hep daha fazla şey bekledim. Tam olarak karşılığını alamadım ama bu seriyi sevmeme engel değil.
 
Serinin ilk kitabı Bana Dokunma diyalogdan çok düşünce içeren bir kitaptı. Ben onu bu yüzden sevdim aslında, bu yüzden etkilendim. Beni Bırakma ise Juliette'in yaşadığını daha fazla hissettiğim bir kitaptı. Pek öyle hareketlilik olan bir kitap değildi. Zaten serilerin ikinci kitapları genelde öyle olur. Beni Yakma, serinin son kitabı olmasından dolayı beklentimin tavan yaptığı kitaptı diyebilirim. Genel anlamda seriyi sevdim ama ilk kitapta okuduğum o güzel dili diğer iki kitapta bulamadım. Gittikçe azaldı ve en sonunda yok oldu sanki.
 
Şimdi biraz Beni Yakma'ya odaklanalım. Bahsetmek istediğim güzel hislerim var. :) Öncelikle biraz karakterlerden bahsetmek istiyorum.

"Kendi zihnime prangalanmış bir mahkumdum.
Sonunda, en sonunda, özgür kalmayı öğrendim."

Juliette, ilk kitapta ona ısınamamıştım çok fazla. İkinci kitapta da bu hislerimin bir kısmı devam etmişti. Ama Beni Yakma'daki Juliette için, tamam dedim bu karakter olmuş.
Kitapta daha kararlı ve özgüvenli bir Juliette okuyoruz. Her zaman kendine güvenen karakterleri daha çok sevmişimdir. Gerçi kurguya göre değişir ama bence Beni Yakma'da tam böyle bir Juliette okumaya ihtiyacımız vardı.

Warner...  Onun hakkında daha fazla şey öğrenip tanıdıkça o gözünüzde mükemmellikten daha üstün bir konuma yerleşiyor bana göre. Zor bir çocukluk ve zor bir yaşam tarzı. Off, aslında onu anlatmak çok zor. Sevdiğim şeylerden bahsederken duygularımı tam olarak ifade edemiyorum. En iyisi siz okuyup Warner ile tanışın ve rüzgarına kapılın. ^_^

Adam, gerçekten bazen aşırı davranışlar sergileyebiliyor. Sanki iki Adam var ve siz hangisinin ne zaman ortaya çıkacağını bilmiyorsunuz. Canı yandığı için can yakan biri o bana göre. Sevemedim. Tüm seride ona hak verdiğim bir yer haricinde onun için hiçbir duygu beslemiyorum. Geçelim lütfen.

Ve gelelim serimizin neşe kaynağına, Kenji... Yahu adam her türlü yüzümde bir gülümseme oluşturmayı başarıyor. Onu sevmemek mümkün değil. O da zor bir çocukluk geçirmiş ama hayat enerjisi ile dolu. İnsan şaşırıyor.

~~~

Kitapta hoşuma giden şeylerden biri Kenji-Juliette diyalogları oldu. Arkadaşlıkları daha güzel ve keyifli bir hal aldı. Daha fazla yakınlaştılar ve aralarında geçen diyaloglar beni fazlasıyla gülümsetti. Herkesin bir Kenji'ye ihtiyacı var.

Bir diğer hoşuma giden şey ise Aaron -ona böyle hitap etmek daha bir hoş- ve Juliette ilişkisi. Sonunda... Yani onları yan yana görmek, aralarında geçen şeyi okumak her zaman keyifliydi ama daha bir harika oldu. :D Seviyorum bu ikiliyi.

 Ve gelelim kitabımızın sonuna... Sanki her şey çok hızlı gelişti. Bir baktım daha fazla sayfa yok, kitap bitmiş. Yani olmasını beklediğim her şey oldu ama yine de böyle bitmemeliydi. Daha farklı bir şeyler bekledim. Kendimi zorlasam evli-mutlu-çocuklu klişesine bağlayacağım şimdi. :D Daha fazla saçmalamadan bitireyim ben bu yorumu.

Ben seriyi okurken keyif aldım. Beni Yakma için de puanım sanırım 4,5 tan 5. (Kendini 5 vermek için baya zorladı.) Tam olarak tatmin etmese de güzel bir seri finaliydi. Veda etmek üzücü. :'( Warner'ı özleyeceğim sanırım ve diğer karakterleri de belki çok az özlerim. Benden bu kadar. Son olarak söylemek istediğim şey: Okuyun bu seriyi!

NOT: Serinin kapaklarından bahsetmeyi unutmuşum. Kapaklarını göz ardı ederek okuyun lütfen.

DİPNOT: Dex'in sayfa kalitesi için diyecek söz yok artık. Sayfaları yırtmadan okuduğum için kendimi tebrik ediyorum. ^^

| alıntı |

"Karanlığın, şu sessiz saatlerin kendine has bir dili var sanırım. Sırlarımızın gizli kalacağı sanısıyla kendimizi en olmayacak zamanda korkunç bir savunmasızlığa bıraktığımız dakikalar bunlar, garip bir rahatlık hissiyle dolduğumuz. Bu karanlığın kalıcı bir örtü olmadığını, er ya da geç güneşin doğacağını unutuyoruz. Aydınlıkta asla dile getiremeyeceğimiz düşünceleri ve duyguları böyle anlarda söyleyivermek kolay."

"Hiçbir silah, kılıç, ordu ya da kral, cümlelerden daha güçlü olamaz. Kılıçlar seni kesip öldürür ama kelimeler iliğine kadar saplanıp kalır ve seni yaşayan bir cesede çevirir, o saplandıkları yerde kanatır da kanatır."
 
"Söylemek istediğim her kelime ete kemiğe bürünüyor bir anda sanki, yere düşüp düşüp ayağa kalkıyorlar. Paragraflar çevremde kol kola girip duvar örüyorlar, her şekilde birbirine eklenmeyi iyi becerir onlar, kaçacak yer bırakmıyorlar bana. Kelimelerin arasındaki boşluklar bedenime tırmanıp ağzımdan içeri, göğsüme doluyorlar. Öyle boş ki içim uçacak gibiyim.
Nefes alıyorum. Bin bir zorlukla."

4.5/5

7 Ekim 2015 Çarşamba

Her Gün (Every Day #1) - David Levithan | YORUM



| tanıtım |

Her gün farklı bedende. Her gün farklı hayatta. Her gün aynı kıza âşık.

Uyandım. Anında kim olduğumu anlamam gerekti. Mesele sadece bedenim de değil… gözlerimi açtığımda kolumun renginin açık mı koyu mu olduğu, saçımın uzun mu kısa mı olduğu, şişman mı zayıf mı olduğum, kız mı erkek mi olduğum, yara bere içinde mi yoksa pürüzsüz mü olduğum… Her sabah farklı bir bedende uyanıyorsanız, vücut en kolay alışılan şey. Kavraması güç olabilen ise bedenin önceden yaşamış olduğu hayat. Her gün başka biriyim. Ben, kendimim; kendim olduğumu biliyorum ama ayrıca başka biriyim de. Hep böyle olageldi.
 
~~~

Merhabaaa! Yine ben ve bir kitap yorumu...

Okul o kadar yoğun geçiyor ki değil kitap okumaya hiçbir şeye vakit bulamıyorum. Böyle olunca da güzelim kitaplara yazık etmiş oluyorum. :'( Daha fazla uzatmadan yoruma geçsem iyi olacak yoksa sayfalarca sorunlarımdan bahsetmeye başlayabilirim. :D

| yorum |

Her Gün...
Her gün farklı bir beden, farklı bir hayat, farklı insanlar...
Ve yanında götürebildiğin hiçbir şey yok. Ne bir fotoğraf ne bir hediye... Somut olan hiçbir şeyi yanında götüremezsin. Anıları da bir süre sonra unutmak zorundasın.

Karakterimiz A'nın bir cinsiyeti yok. Her gün farklı bir bedende uyanıyor ve asla bir insanın bedeninde ikinci kez uyanmıyor. Bir gün bir çocuğun bedeninde uyanıyor ve sevgilisi R'ye aşık oluyor. Kendisi ile ilgili gerçeklerden bahsettiği ilk kişi R. Bu da onun ne kadar özel olduğunu gösteriyor. Ve olaylar gelişmeye başlıyor. Kısaca konumuz bu. Farklı, alışılmadık...

Çoğu kişi kitaba bayılmış. Kitabı çıktığı ilk günden beri okumak istiyorum ve ancak vakit bulabilmiş olmam da kitapla ilgili beklentilerimin fazlasıyla artmasına neden oldu. Hayal kırıklığı yaşadığımı söylemek çok da yanlış olmaz. Bu düşünceye sahip olmamın sebebi biraz da serinin ilk kitabı olmasından dolayı olabilir.

A bence harika bir karakter. O konuyla ilgili hiçbir sorunum yok. Paketin güzelliğinin değil de içindekinin önemli olduğunun güzel bir kanıtı. Her gün farklı bir bedende yine de kendisi olmayı da çok iyi başarıyor. Bir günlüğüne de olsa uyandığı bedene saygısı var, yapacağı şeylerin ne tür sonuçlar doğurabileceğini düşünüp ona göre hareket ediyor. A'nın yaşadığı hayatı yaşamak istemezdim. Belki bir yere kadar eğlenceli gelebilir ama ya sonrası, bir sonu olup olmadığı bile belirsiz.
Onunla ilgili diyecek daha fazla bir şeyim yok. Çünkü o hem var hem de yok. Bu da onun hakkında olan düşüncelerimi kısıtlıyor.


R -adının tamamını hatırlamıyorum- için şirin, akıllı, harika bir kız demek gelmiyor içimden. Olayları olgunlukla karşıladı ve A'ya yardımcı olmaya çalıştı. Ama yine de bunlar onu sevmem için yeterli değil.

Yorum yaparken bir yandan da kitabı kafamda tartıyorum ve etkilenip etkilenmediğim konusunda kesin bir karara varmaya çalışıyorum. Altı çizilecek bir çok cümle vardı gerçekten ama bunlar etkilenmem için yeterli mi bilmiyorum. Yazarın okuduğum ilk kitabı ve belki de gerçekten serinin ilk kitabı olduğu için bu düşüncelere sahibim.

Kitabın sonu hakkında söylenecek bir şey yok. Devamını büyük bir merakla bekliyorum ve daha iyi olacağını umuyorum. Bir hayal kırıklığını daha kaldıramam sanırım.
Son olarak 5 puan verirsem fazla gelir diye düşünüyorum. 3 ise bir hakaret olur kitaba. Sanırım 4 en uygunu. Kısa ve öz bir yorum oldu bence. Yeterli diye düşünüyorum, umarım öyledir. ^^

| alıntı |



 "Nezaket, kim olduğunuzla ilişkilidir, kibarlık ise nasıl görünmek istediğinizle."

"İnsanlar, aşkın sürekli var olacağını sanırlar, tıpkı bedenlerinin sürekli var olacağını sandıkları gibi. Aşkla ilgili en güzel şeyin, şimdiki zamandaki varlığı olduğunu fark etmezler. Bir kere buna sahip olduysanız, hayatınıza fazladan değer katar. Fakat varlığını sürekli hissetmiyorsanız, elinizde sizi destekleyecek sadece temeli kalır."

"Birine aşık olmak, onun nasıl hissettiğini daha iyi anlayacağınız anlamına gelmiyor. Sadece nasıl hissettiğinizi bildiğiniz anlamına geliyor."

"Uğruna yaşanılan bir şey olduğunda düşülen tuzak budur işte: Diğer her şey ruhsuz gelir."

"Hayatta kalmanın tek yolu, bazı sorulardan vazgeçmektir."

"Aşkın her şeye galip gelmesini istedim. Fakat aşk hiçbir şeye galip gelmiyordu. Kendi başına hiçbir şey yapamıyordu.
Onun adına galip gelelim diye bize güveniyordu."

"Karmakarışık olan, geçmiş ve gelecektir. Basit olansa şimdiki andır."

4/5
 

4 Ekim 2015 Pazar

Bıçak Sırtı (Mara Dyer #2) - Michelle Hodkin | YORUM

 
Mara Dyer bir zamanlar geçmişinden kaçabileceğini sanıyordu.
Ama kaçamayacaktı.
Sorunları kendi kafasında yarattığını düşünüyordu.
Ama yanılıyordu.
Yaşadığı onca şeyden sonra, sevdiği çocuğun artık sır saklayamayacağına inanıyordu.
Ama aldanıyordu.
Gerçekler ortaya çıkmaya ve seçimler ölümcül sonuçlar doğurmaya başladığında Mara bu karmaşadan aklını yitirmeden çıkmayı başarabilecek mi?
 
***
 
Merhaba! Mara Dyer serisinin ikinci kitabı olan Bıçak Sırtı yorumum ile yine buradayım.
 
Kitabı birkaç dakika önce bitirdim. İnanın ne yazacağım hakkında hiçbir fikrim yok. Feci şekilde etkilendiğimi söylemekle başlayabilirim. Yazar nasıl bir dünya kurgulamış, bunları yazarken hangi ruh hali içerisindeymiş gerçekten merak ediyorum.
 
Bıçak Sırtı'nı okumaya başladığımda ilk kitaptaki bazı ayrıntıları hatırlamadığımı fark ettim ama yanımda olmadığı için birkaç detaylı yorum okuyarak açıklarımı kapatmaya çalıştım. Ve kitap Eksik Parça'dan çok çok daha iyiydi. O kadar etkilenmiş ve üçüncü kitap için merak doluyum ki yoruma ne yazacağımı bile bilmiyorum. Zaten ikinci kitap olduğu için ne yazsam spoiler olacak.
 
Olaylar müthişti bence. Kendimi yazarın bu seriyi nasıl kurguladığını düşünmekten alamıyorum. Ve kitabın çevirmeni Dilan Toplu'nun blogunda kitapla ilgili çok ilginç şeyler okudum ve onlar da ayrıca dehşete düşmeme sebep oldu. Gerçek bir kişiden esinlenerek ortaya çıkan bu kurguyu okumak olayı daha bir etkileyici hale getiriyor. Ve bolca ürkmesine sebep oluyor.
 
Mara'nın geçmişi ve yaşadığı hayat kimsenin kaldırabileceği türden bir durum değil. Gerçekten böyle durumlarla başa çıkmak zorunda kalan insanların olduğunu bilmek üzücü. Keşke herkes sağlıklı bir yaşam sürse diyor insan ama dünyanın da bir dengesi olduğunu unutmamak gerek.
Bu kitapta Noah için olan endişeleri, ailesine bazı şeyleri belli etmemek için harcadığı çaba ve neler olduğunu bilememek arasında boşluğa düşmüş bir Mara okuduk. Bence Mara olabildiği kadar güçlü bir karakter ve ben onu seviyorum.
 
Noah yine sevdiğim başka bir karakter. Aslında ben bu serideki tüm karakterleri seviyorum. Bana göre bir karaktere ne kadar sinir olup nefret ederseniz ya da yaşadıklarını onunla birlikte ne kadar içten hissederseniz o karakter o kadar mükemmel kaleme alınmış bir karakter demektir. Ayrıca bir sonraki sayfada neler olacağını tahmin edemediğimiz bir kurgu ve karakteri her zaman bir tık önde olmuştur benim için. Sanırım bu seriyi sevmemin bir nedeni de o.
 
Serinin kapaklarına da ayrıca bayıldığımı belirtmek isterim. Kitabın içeriği kadar görsellik de çok önemli ve bu seri bu ikisini de çok iyi ifade etmiş bence.
 
Artık kitabın en can alıcı noktası yani sonuna geçiş yapabilirim. Biri bana hemen üçüncü kitabı fırlatsın demekten başka bir şey diyemiyorum şu an. 5 puanı fazlasıyla hak eden bir kitap oldu benim için. Olaylar bu sondan sonra üçüncü kitapta nasıl devam edecek, serinin finali nasıl olur diye kafa patlatmaya başladım bile. Umarım Pegasus bizi fazla bekletmez.
 
Eveeeet... Benden bu kadar. Spoiler içermeyen bir yorum olması için epey çaba harcadım. Çok iyi olmadığını düşünüyorum ama ayrıntılara dalmadan ancak bu kadar yapabildim. Yorumlarımı okuyan birileri varsa oralarda bir yerde umarım keyif alıyorsunuzdur. Kendinize iyi bakın.
 
 
"İnsanlar hakkında hep en kötüyü düşünürsen en kötüyü görürsün."
 
"Bazen en gizli sırlarını yalnızca yabancılara söyleyebilirsin."
 
"Sayfalar çok okunmaktan eskimiş, göz atıyorum. Birini sevdiği kelimelerden tanımak mümkün müdür diye merak ediyorum."
 
"Seninleyim çünkü başka bir şans istemiyorum. Bin kere dünyaya gelsem hepsinde senin olmayı seçerdim."
 
"Oysa mutlulukla ilgili unutmamanız gereken tek şey, asla sonsuza dek sürmediğiydi."
 
5/5

1 Ekim 2015 Perşembe

Lola ve Komşu Çocuk (Anna and the Frech Kiss #2) - Stephanie Perkins | YORUM

 
Lola ve Komşu Çocuk, hem tatlı bir aşk hem gerçekçi bir dostluk hem de John Green ve Rainbow Rowell sevenlerin zevkle kucak açacağı bir kendini bulma hikâyesi.

Geçmişinde kalan çocuk, gelecekteki aşkı olabilir mi? Henüz kendini geliştirme aşamasındaki tasarımcı Lola Nolan modaya inanmıyordu... O, kostümlere inanıyordu. Kıyafet ne kadar parıltılı, eğlenceli ve farklı, yani etkileyiciyse o kadar iyiydi. Ve Lola'nın hayatı, özellikle de seksi rockçı erkek arkadaşı varken mükemmele gayet yakındı. Ta ki Bell ikizleri olarak da bilinen Calliope ve Cricket mahalleye tekrar taşınıp Lola'nın derinlere gömdüğünü düşündüğü acı verici geçmişini günyüzüne çıkarana kadar.
 
***

Merhaba!

Okullar açıldı ve bu benim üniversitedeki ilk yılım. Şehre, okula ve yurduma alışmak için çok büyük bir çaba sarf ediyorum. Aşırı derecede yorgunum ve kitap okumak hiçbir şekilde içimden gelmiyor. Lola fazlasıyla merak ettiğim bir kitaptı ama bu süreçte ona yazık ettim diye düşünüyorum. 320 sayfalık kitabı bir asırda okudum neredeyse. Aklımda kalanlarla yorum yapmaya çalışacağım.

 
Konuya hemen kitabımızın şirin mi şirin kapağıyla giriş yapmak istiyorum. Görüp de aşık olmayan biri yoktur herhalde. Turuncu sever biri olarak ben kapağa bayıldım. Üzerindeki ayrıntılar oldukça ilgimi çekti. Zaten gittiğim her yere götürüp okumadığım için çantamın ayrılmaz bir parçası oldu resmen kitap.
 
"Ben modaya inanmıyorum. Kostümlere inanıyorum. Hayat her gün aynı insan olmak için fazla kısa."

Lola feci derecede garip bir kız bana göre. Özellikle moda anlayışı ve hayal gücü... Zaten yazarın anlatımı o kadar iyiydi ki ayrıntıların içine gömülüp oradan çıkmak istemedim.
Ebeveynleri Nathan ve Andy. Evet, ikisi de erkek. Oturup uzun uzun onları anlatmak istemiyorum.
Ve rockçı (bu nasıl bir tabir böyle) sevgilisi Max. Kendisini hiç sevemedim. Ondan bu kadar bahsetmek yetti bana.
 
"Gülüyorum. Bazen o söz konusu olduğunda tek seçenek bu oluyor."
 
Gelelim Lola'nın sevdiğim ve nefret ettiğim özelliklerine... Bir kere kıyafet ve aksesuar konusundaki hayal gücüne bayıldım. Üstteki alıntıda gördüğünüz gibi Lola bir kere giydiği kıyafeti bir daha giymiyor. Genel olarak şirin bir kız diyemeyeceğim. Sevdim mi onu da tam anlayabilmiş değilim. Aslında bazı davranışlarından dolayı ona ısınamadım. Ne istediğini bilmeyen karakterlerden pek hoşlanmam. Bu yüzden onun hakkında sevdiğim tek şey moda anlayışı oldu sanırım.
 
"Eğer ben yıldızlarsam Cricket Bell koskoca galaksiler eder."
 
Ve Cricket Bell... Tam adı Cricket Graham Bell ve evet telefonu bulan ajusshi onun büyük büyük dedesi olur. Yanlış hatırlamıyorsam boyu tam olarak 1.95 cm. Lola gibi ilginç bir giyim tarzına sahip. Harika bir mucit ve geleceğin makine mühendisi. Berkeley de ilk kitaptan tanıdığımız güzel saçlı St. Clair ile aynı yurtta kalıyor. Benim fikrime göre berbat bir ailesi var.
 
İkizi Calliope Bell tam bir cadı ve buz pateni yapıyor. Ailede onunki bir yetenek olarak görülürken Cricket sürekli geride kalan çocuk olmaya mahkum edilmiş. Hayatı Calliope'nin programları üzerine kurulu. Aslında Calliope'a cadı demem biraz haksızlık oldu çünkü benim ikizim olsa bende paylaşmazdım. Bir yerde ona da hak vermek lazım. Yine de birinin dünyanın onun etrafında dönmediğini kendisine söylemesi gerekiyordu.
 
Cricket genel olarak bayıldığım bir karakter ve büyük ihtimal hep de öyle kalacak. Artık bad boy good girl tarzı hikayelerin sayısı o kadar arttı ki cidden Cricket gibi bir karakter okumaya ihtiyacımız vardı. Eline unutmaması gereken şeyleri kalemle yazması bence çok hoştu. Ayrıca oldukça da düşünceli. Sevdim ben bu çocuğu yahu. Farklılığı sağ olsun favori karakterlerim arasına girmeyi başardı.

"Hayat ne elde ettiğin değil, elde ettiğinle ne YAPTIĞINDIR."
 
Kapaktaki ayrıntıları sevdiğimden yukarıda bahsetmiştim. Bütün hepsini anlamıştım ama kiraza bir anlam verememiştim. Çok hoş bir anlamı varmış oysaki ne kadar doğru bilmiyorum ama. Lola'nın biyolojik annesi sayesinde bu merakımı da gidermiş oldum.
 
"Nefret ettiğimiz şeylerden bahsetmek kolay ama bazen bir şeyi tam olarak niye sevdiğimizi açıklamak zor oluyor." 
 
Ah... Bahsetmek istediğim bir konu daha var. Ben aslında Anna'yı okumadan direk Lola'yı okumak istemiştim ama şimdi Anna'nın hikayesini daha önce okumuş olduğum için gayet memnunum. Anna ve Lola ikisi de aynı yerde yani sinemada çalışıyorlar. St. Clair de Anna'nın dibinden ayrılmadığı için onların olduğu epeyce bölüm vardı kitapta. İlk kitabı sevdiğim için onların burada da karşıma çıkması beni mutlu etti.
 
"Bazen hata bir olay değil, bir kişidir."
 
Her şeyden bahsettiğime göre artık kitabımızın sonuna geçiş yapabiliriz. Mutlu sonlardan gerçekten hoşlanmıyorum. Kitabı büyük bir hevesle okusam bile sonu bende tamamen hayal kırıklığı oluyor. Sadece bu kitap için söylemiyorum, genelde her kitapta aynı sorunları yaşıyorum. Yine de Lola ve Komşu Çocuk'un sonunun da bundan farklı olması beklenemezdi sanırım. Mutlu son takıntısı benimle alakalı bir sorun ki bu yüzden Lola'yı asla beğenmemezlik edemem. Her şey fazlasıyla güzeldi.

4/5